Batı medeniyetinin arkasındaki kilometre taşlarını doğru okuyup, anlayamadığımız sürece bugün gelinen noktayı anlayamayacağımız çok açık. Batıda ulaşılan laiklik ve demokrasi ilkelerine ve ekonomik gelişmişliğe sanki bir günde kavuşulmuş muamelesi yapmak bizleri daima yanıltacaktır.
Burada sorulması gereken dün görece daha iyi durumdakilerin nasıl olup da kendilerinden fersah ve fersah geri olan Batı Medeniyetinin gerisinde kaldığıdır.
Doğu sadece İslam medeniyetinden oluşmuyor, Hint ve Çin medeniyetleri de bunun bir parçası.
Bu topraklar görece insanlık tarihi boyunca çok kısa dönemler dışında Roma İmparatorluğu’nun varlığına rağmen hiçbir dönem Batı’dan geri kalmadı. Roma uygarlığının çöküşünü müteakip Avrupa asırlara yayılan bir geriliğe mahkum oldu.
O geriliğin içinde uzun asırlara dayanan birbirini takip eden -kökleri Haçlı Seferlerine kadar uzanan- çok önemli olaylar silsilesi var. Asırlarca Doğu, Batı için bir cazibe merkezi oldu. Bir yandan Doğu’dan ölümüne nefret ederken diğer taraftan ona benzemek için can atan bir dünya…
Haçlı Seferleri ile birlikte Doğu’nun zenginlikleri ve teknik bilgileri Batıya daha da hızlı aktı. Her ne kadar burunlarının dibinde Endülüs olsa da Haçlı Seferleri sadece yıkıma sebebiyet vermemiş. Doğu için de Batı için de kültürel kaynaşmayı getirmişti.
Müslümanların asıl talihsizliği Batı’dan gelen Haçlı Seferleri değil Doğu’dan gelen Moğol Akınları oldu. Hristiyan dünya ile Müslümanlar çarpışırken ilginç bir şekilde ticaret devam etmişti. Ordular Kudüs için kan dökerken biraz ötelerinde ticaret kervanları özgürce yollarına devam edebiliyorlardı.
Moğollar yanlarına aldıkları ve önlerine kattıkları devasa kitlelerle Müslüman ülkeleri baştan sona yağmaladılar. Yağmalarken aslında Selçuklu otoritesi ile başlayan düşünsel teksesliliğin de farkında olmadan İslam dünyasına yerleşmesine vesile oldular.
Gerek Sünnilik ve gerekse de Şiilik bu dönemde kemale erdi ve nispeten dondu. Müslüman coğrafyada ciddi bir şekilde felsefe ve mantık terkedilirken taklit ön plana çıktı ve zamanla her şey dinileşti. Bu gidişat beraberinde ilimde ve fendeki öncülüğün de sonu oldu. Şüphesiz Moğollar böyle bir şeyi tasavvur etmemişlerdi.
Medresenin yükselişi sanıldığı gibi dinin değil iktidarların yükselişi anlamına geliyordu.
Sultanlar yeryüzünde yürüyen tanrılara dönüşürken alimlerden herhangi bir itiraz yüksel(e)miyordu. Roma sonrası Kilise’nin Batıdaki yükselişini andıran ancak daha çok Roma’nın Doğu’sundaki (Bizans) anlayış Müslüman Hükümdarları etkiledi. Bizans İmparatoru hem siyasal iktidarın zirvesi hem de Doğu Kilisesinin başı (Halife-Sultan) idi.
Tuğrul Bey ve ardılları siyasi iktidar ve dini iktidarı tek elde toplayabilmek ve ilmi tekellerine almak (resmi çizgiye hapsetmek) için medrese sistemini kurmaları biraz da bu yüzdendi. Güç ve kudret ellerinde iken neden dinin de zirvesi olmasınlardı ki? Abbasiler hiçbir zaman bilimi tekellerine al(a)mamışlardı.
Fakat medresenin doğuşu farkında olmadan bilimin ve özgür düşüncenin de devletin tekeline girmesi anlamına geliyordu.
Bilimin ve bilginin medreselere mahkum edilmesi, devasa kitleleri kontrol altında tutabilmek için, dinin de devletin tamamen yedeğine girmesi anlamına geliyordu.
Batı’da Batı Roma’nın yıkılışından beri bilim neredeyse tek başına Kilise’nin tekelinde kalmıştı. Bilgiye hükmeden dünyaya da hükmediyor, devasa kitleler bilgiyi elinde tutanların oyuncağına dönüşüyordu.
Tespit: Tarih boyunca dünyanın her tarafında din adamları ayrıcalıklı ve seçkin bir sınıf olmalarının iki temel sebebi vardır: Okuma yazma bilmeleri ve mevcut bilgiyi büyük ölçüde tekellerinde tutmaları…
Kilise bu gücü asırlarca halka ve krallara karşı kullandı. İslam dünyasında ise medrese icat edildiği günden beri büyük ölçüde devletin ve iktidarların tekelinde kaldı. Sünni Müslümanlar içinden ikinci bir Ebu Hanife’nin çık(a)madı.
Devlet soslu din bugün her yerde oluk oluk kan akıtıyor. Batı’nın Reform çağındaki kanlı tarihini tekrarlıyor gibiyiz. Batı o sarmaldan çıktı ama bizim için hala ufuk çok karanlık…
Batı neyi değiştirdi? Laiklik ve demokrasiyi, belki de biraz da buradan okumak lazım. Hoş Batı’da şu an laiklik ve Demokrasiyi boğma yarışında olanlar en ön saflarda. Bizse hala hakikatin(? ) sadece kendimizde olduğu sanrısı içinde birbirimizi katletmekle meşgulüz.