Birinci vazifenin hayat boyu okula gitmek olduğunu sakın unutma! Öyle az buz değil. 4+4+4 zaten zorunlu ama sen 2-4-6 yılda daha üniversite okumalısın, hatta oradan ver elini yüksek lisans, o da kesmez bir de doktora yaptın mı, 4+4+4+(2,4,6)+2+2’lik bir sistemde gül gibi geçinir gidersin. Sen akıllısındır, zorunluda 12 senede iş bitiyor ama ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktorada sakın ha sakın zamanında bitireyim gibi bir hataya düşme, tüm uzatmaları kullan, hatta fırsatı buldun mu bölüm mölüm değiştirip yılları arttırırsan emin ol senden iyisi olmayacaktır.
YÖK’ün sana yaptığı bu son güzelliği de sakın unutma, muhtaç olduğun okuma gücü damarlarında zaten fazlası ile var. Senden tek beklentimiz matematikten ve Türkçeden 0.5 net yapıvermen. Yeter ki sen git bir yerlerde (gizli) işsiz pardon öğrenci ol yeter…
Hem bak sayende boş kontenjanlar dolacak ve bu sayede bir sürü büyüklü-küçüklü esnaf ve doğru düzgün ekonomisi olmayan birçok taşra kenti ekmek yiyecek. O yüzden öyle beğenmedim, gitmem, okumam tarzı şeyleri de sakın ağzına alma. Önce vatan, gerisi teferruat bunu sakın unutma…
a! İşin sonunda meslek sahibi olur musun onu da Allah bilir. Bu nedenle sen tevekkül et ve üzülme bu kadar yolun sonunda zaten alacağın maaş şansın yaver giderse ne ala gitmezse zaten asgari ücretten hallice olacağı için sen ananın babanın sana bu kadar uzun süre sponsor olup olamayacağına bak… Olurlarsa ne ala olamazlarsa da benim memurum pardon benim öğrencim işini bilir. Devleti Aliye de bir miktar güzellik yapacaktır, bu nedenle sen mahzun olma!
Hem iş gücünde mümkün olduğunca gizli işsiz olarak kalman gerektiğini de sakın unutma!..
***
Şaka bir yana insan üniversiteye niçin gider? Gelişmiş ülkelerdeki beklenti ile bizdeki beklentinin aynı olmadığı çok açık. Maalesef Özal’ın açtığı yolda yanlışları üst üste koyarak bugünlere geldik. Ak Parti’nin neredeyse her şehre üniversite mottosu ile iş katmerlendi.
Mesela AB ülkelerinde üniversiteye gidiş oranı 2019 verilerine göre binde 36. Bize en yakın orana sahip ülke Yunanistan’da 74, nüfus olarak dengemiz olan Almanya’da 40. Peki, bizde ne kadar biliyor musunuz?
Neredeyse her 10 kişiden 1’i üniversite öğrencisi.
Herhalde üniversite işi, milli sporumuz olan kendimizi kandırmanın zirvelerinin biri olabilir. Sanki çok güçlü ve ciddi bir sanayi alt yapımız varmış gibi herkesi üniversiteye yönlendiriyoruz. Halbuki mesleksizlikten çalışan nüfusumuzun büyük bir kısmı asgari ücret batağında yüzerken, güya ücret adaleti sağlama adına son asgari ücreti abartınca (verilen paranın yeterliliği değil konumuz) bir o kadar orta gelirli çalışanın yaşam standardını ve maaşını da asgari ücrete yaklaştırdık.
Özallı yılları hatırlayanlar bilir; Özal milyonerler yaratacağım derken orta direği neredeyse yok etmişti ve yine tarih tekerrür edermiş gibi yine olan orta sınıfa oluyor. Zengin daha da zenginleşirken orta sınıf giderek alt sınıflara eşitlenmiş durumda.
Orta sınıfın feryadını, alt sınıfın ise suskunluğunu bu açıdan okumak çok önemli.
Ak Parti en çok ne ile övünüyordu? Çalışanların ev, araba alma, değiştirme hayali kurabilmesi ve bunu gerçekleştirebilmeleri ile… Şimdi geldiğimiz noktada alt gelirlileri bir kenara bırakalım orta gelirli sınıflar bile artık böyle bir hayal kuramaz hale geldi, çünkü gelirlerin büyük kısmı temel ihtiyaçları ancak karşılıyor ve milyonlarca insan açıklarını kapatabilmek için kıyıda köşede biriktirdikleri birikimlere el atmak durumunda.
***
Eğitim, çok uzun zamandır sınıf atlamak açısından bir anlam taşımıyor. Mühendisliklerin eski şaşası çok uzun zaman önce bitti, öğretmen aday adayları asgari ücretin bile altında yaşam mücadelesi veriyor, hukuk okumanın da artık eskisi gibi bir havası yok. Devlette kadro bulamadığınız ve dayınız olmadığı sürece uzun yıllar asgari ücrete mahkûm olacağınız kesin, sonrası ise yine meçhul. Türkiye’nin en revaçta bölümü olan Tıp Fakülteleri bile artık eskisi gibi değil. Buralarda okuyan gençler için devlet çok büyük paralar harcamasına rağmen oradaki gençlerde de büyük bir gelecek kaygısı var artık.
Önceki sağlık Bakanlarımızdan birisi “yakın bir gelecekte Tıp Fakültelerinden ihtiyacımızdan fazla doktor adayı mezun olacak” minvalinde bir açıklama yapmıştı. Yaşanan salgın sürecinde yaşananlar nedeniyle her gün birçok doktorumuzun istifa ettiğini ve yurt dışına çıktığını duyuyor, görüyor ve okuyoruz. Acaba boş kadro mu yaratıyoruz böylece?
***
ÖK 2018’de demiş ki: “Bilindiği gibi yükseköğretime giriş puanları 2009 tarihinden sonra üç defa düşürülmüştür. Bu uygulama, girdi esaslı bir olumsuzluk oluşturuyor ve eğitimin kalitesini olumsuz yönde etkiliyordu. Baraj puanının yükseltilmesi, girdi esaslı bir iyileştirme olup yükseköğretim süreçlerinde kalitenin yükseltilmesi adına önemli bir adımdır.”
Aynı YÖK 2022’de ne diyor: “TYT ve AYT’de barajları kaldırdım”
Hangi YÖK doğru?