Siyaset bir uzlaşma sanatıdır ama ne hikmetse bizde daha çok bir kavga aracı olarak görülüyor. Son birkaç haftadır yaşanan gelişmeler bende fazlasıyla ümitsizlik doğurdu, çünkü daha evvel de yazdığım gibi ülkemizde hiçbir konu ilkeler ve evrensel değerlere göre ele alınmıyor. Tutarlı olmak aynı yerde çakılı kalmak sanılıyor. İlkeli davranılması gereken yerlerde ise kimse oralı olmuyor.
Geçmişten örnek vererek gidelim ki ne demek istediğimiz anlaşılsın.
Daha düne kadar ülkemizde bedelli askerlik tartışmaları ve vicdani retçilik tam bir pespayelikle tartışılırdı. Konuyu kim öne çıkarırsa çıkarsın anında vatan hainliği senaryoları dizilir, millet birbirine kırdırılır ama ne hikmetse bir şekilde birilerin ana kuzuları için konu vatan, millet, Sakarya nidaları arasında çözülür, estirilen fırtınadan eser kalmazdı.
Çok şükür bedelli askerliği bir sisteme oturttuk da bu ikide bir tekrarlanan saçma tartışmadan kurtulduk. Aklın yolu bulundu ve zaten zenginin, dayısı olanın yapmadığı askerlik mevzuu ile çenemizi yormaktan kurtulduk. Eskiden olduğu gibi bu işin asıl sahibi olan gariban çocukları bu işi hakkı ile yapacaklar. Hatta bir kısmı bu işi bir ekmek kapısı olarak görerek askerde teskere bırakacak. Demek ki işin içine biraz akıl katınca mesele az çok yoluna konulabiliyormuş.
Siyaset ne için yapılır? Bizde siyasetin az çok ne için yapıldığı malum ama biz yine de ilkelerden gidelim. Toplumun birtakım sorunlarının çözümü için bir çıkar grubu oluşturma çabasıdır siyaset. Kazan-kazan üzerine oynanan bir oyun. Kimileri çok kazanır, kimileri az ama sonuçta birtakım sorunların tek çözüm yolu bazen siyasetten geçiyor. Siyaset doğru yürütüldüğünde de toplumun geneli birçok fayda elde edebiliyor. Örneğin Ak Partinin ilk 10-12 yılı böyle bir süreçti.
Seçimlere çok az bir zaman kaldı ama bakıyoruz Cumhur ittifakının karşısındaki Millet İttifakında daha ilk sert rüzgârda çatırtılar başladı. Az buçuk okumalarım, tecrübelerim ve aklımın erdiği kadarı ile Millet İttifakının ve şimdilerde Altılı Masanın en zayıf halkası nedense bana hep İYİ Parti gibi geliyor.
Neden İYİ Parti?
Çok fazla detaya girmeden bir iki tespitle meramımı anlatmaya çalışayım. İYİ Partinin kuruluş süreci biliyorsunuz ki çok sancılı oldu. Meral Hanım yeni bir siyaset üretmek ve daha fazla büyümek hedefi yerine baştan beri ayrıldığı yerin tabanına oynamayı seçti. Başlangıçta yola çıktığı bazı şahin isimlerle yolunu ayırsa da bu çizgiden çok sapmadı ve kendisini bile isteye siyaseten dar bir alana hapsetti. Ne zaman bu dar alandan çıkmak istese(!) parti içinden büyük dirençle karşılaşıyor. Halbuki ilk badire atlatıldıktan sonra eski merkez sağa ve Ak Parti tabanına oynasa idi tabanını çok daha geniş bir alana oturtturabilirdi ama nedense buna hiç tevessül etmedi. Hatta ilginç bir şekilde CHP’nin ulusalcı kanadına daha çok oynadı.
Bu tercih nedeniyle, son günlerde İYİ Partiden ayrılan ve Zafer Partisini kuran Ümit Özdağ’ın şahin söylemleri parti tabanını ciddi şekilde etkiliyor ve bu durum Meral Hanımın zaten dar olan hareket alnını iyice daraltıyor ve oraya odaklanması da siyaseten elini zayıflatıyor.
Meral Hanıma rağmen ya da bilgisi dahilinde parti üyelerinin çıkışları da maalesef İYİ Partinin tüm Türkiye’yi kucaklama iddiasında olmadığını gösteriyor. Meral Hanım ne hikmetse, Ak Parti ve ortağının muhalefet için diktiği dar gömleği, özellikle Kürtler konusunda giymekte hemen hiçbir sakınca görmüyor…
Ve en anlaşılmazı Meral Hanımın ben Başbakan adayıyım çıkışındaki tutumunda olduğu gibi muhalefetin (Ak Partiden ayrılanlar da dahil) hala sistem değişikliğinin ne anlama geldiğinin yeterince farkında olmaması. Ya gerçekten farkında değiller ya da değilmiş gibi davranıyorlar.
Eski sistem devam etse idi ekonomideki kötü gidişe rağmen ufukta Ak Parti iktidarının değişmesi gibi bir ihtimal olmayacaktı.
İktidar, istediği her dönemde ayrım gözetmeden hemen herkesle işbirliği yapmış ve hala yapabilirken, muhalefetin ve özellikle Meral Hanımın bu konuda iktidarın kendileri için biçtiği gömleği yırt(a)maması ve yırtma teşebbüsünde dahi bulun(a)maması gerçekten çok ilginç. İktidar basında ne denli güçlü olursa olsun artık eskisi gibi insanları yönlendirme gücüne sahip değil ama nedense muhalefet atak ve cesur davranmaktan korkuyor.
Kılıçdaroğlu’nun arkasına aldığı rüzgârı nereye doğru götüreceği biraz da Meral Hanımın tutumuna bağlı olduğu görülüyor. Eğer kartlar iktidarın çizdiği dar alanda karılmaya ve dağıtılmaya devam edecekse bu işin sonunun muhalefet için ve Meral Hanım için siyaseten hüsran olacağını söylemeye gerek yok sanırım.
Tabii amaç sadece kendi dar tabanını düşünmek değilse!...