Mazlumların sığınağı İslam coğrafyası

Şenol Kaluç
İslam kültür ve medeniyetinin temellerinin akl-ı selim, Kur’an, sünnet, beş duyu, gelenek-görenek-örf-adetler ve farklı medeniyetlerin bilgi birikiminin üzerine kurulduğunu ders olarak anlatıp ardından yaşadığımız dünya ile yüzleştiğinizde şok geçirmemek elde değil.

Son iki-üç asırda zirveye çıkan yenilmişlik duygusu her şeyden ve herkesten nefrete dönüşmüş durumda. Korkunç bir taassupla sadece kendi anlayışımızın(?) –onun da çoğu kez ne olduğu meçhul- esiri durumundayız. Asırların birikimi ile günümüze ulaşan iki ana ekolün, Batı düşmanlığı içinde debelenirken, çağın ve insanlığın bugünkü meselelerinin çözümüne dair elle tutulur tek bir mesajı bile yok.

Halbuki İran Devrimi yaşandığında pek çok Müslüman yeni bir dünyaya uyanıldığını düşünmüştü. Ehl-i Sünnet çizgisi ise aynı süreçte Selefiliğe telim oldu.

Asırlardır Ehl-i Sünnetin egemen olduğu Afganistan’da bir tane bile alimin aklına gelmeyen Buda Heykellerini yıkmak, ülkemizde bırakın kafirleri Müslüman Selçukludan miras medreselerdeki insan yüzlerini hunharca yok etmek 80 sonrası Müslüman(?)lığına nasip oldu.

İslam’ın Batıya açılan yüzü konumundaki ülkemizde bile gidişat Müslümanları dahi korkutacak bir duruma gelmiş durumda. Müslümanların Müslümanlardan korktuğu ve çekindiği bir düzen inşa etmiş durumdayız ve dahası giderek milliyetçileşen bir ruh hali.

Müslüman kanaat önderlerinin kitlelerle kurdukları ilişki ve söylemleri maalesef ilkelerden ziyade iktidara yakınlık ya da uzaklıklarına göre değişiyor. FETÖ belası bile bizi bu tuzaktan uyandırmaya yetmedi. FETÖ öyle kötü bir miras bıraktı ki hemen her cenah dinî veya lâ-dinî FETÖ’nün alçakça yöntemlerini izlemeyi kendisi için bir utanç olarak görmüyor.

Müslümanlar ciddi bir kimlik bunalımı içindeler; bir yandan Müslüman olmanın bir yandan da modern çağın bize dayattığı milliyetçilik arasında bocalıyoruz. Milliyetçilikler çağının getirdiği ne kadar zehir varsa damarlarda geziyor. En dindarımız dahi bir şekilde bu zehirden bir miktar nasibini almış durumda ve son kertede bizlere dayatılan milliyetçiliğe teslim olmayanımız yok gibi.

Olan biteni okuyup değerlendirirken mânâyı ıskalamamız biraz da bu yüzden. Derinlemesine bir idrak arayışımız yok, ol(a)madığı için de modern çağın bir çok dayatmasına karşı çaresiziz. Ürettiklerimiz ve teklif ettiklerimiz ise bırakın başkalarını, Müslümanları bile inanılmaz derecede tedirgin ediyor.

***

Toplum büyük ölçüde bilgiye aç ve ortalama bir bilgi seviyesine muhtaç durumda. Dindar bir nesil yetiştireceğiz derken aslında hiçbir şey bilmeyen bir nesil yetiştirdik. Ramazan aylarında reyting rekorları kıran dini programlara bakarak insanımızın cahilliği üzerine büyük büyük laflar ediyoruz. Halbuki bu kendini çok akıllı sananlar için çok saçma gelen sorular ve cevaplar birileri için önemli. Çünkü dinin kendini yenileme ve üretme kanalları uzun süredir kapalı olduğu için insanlar ya her tarafından sapır sapır dökülen cemaatlere, tarikatlara esir olmuş durumda ya da devletin kontrolündeki DİB’den medet umuyor.

‘Sakız orucu bozar mı?’ minvalindeki pek çok saçma sorunun kaynağı işte bu süreçte yaşanan temel dini bilgi eksikliğinden. Müslümanlar Müslümanlığın temel bilgilerinden habersiz.

Bazen çok kızsam da Cüppeli Ahmet Hoca vb. isimler Diyanet İşleri Başkanlarından çok daha sahiciler. Çünkü kendi sosyolojik tabanlarının ihtiyaçlarına karşılık veriyorlar. Ali Erbaş, Ali Bardakoğlu gibi devletin resmi temsilcilerinin söylediklerine bakarak yolunu çizen bu ülkede kaç tane Müslüman bulabilirsiniz ki? Emin olun onlara bağlı olan imamların bile %90’ı onlarla aynı düşünceyi paylaşmıyor.

İnsanımızın DİB ile kurduğu ilişki Kemalist dezenformasyonun yönüne göre de değişiyor. Yaşamsal anlamda nispeten sekülerleşmiş ve milliyetçileşmiş kitleler için DİB koruyucu bir kalkan durumunda. Onlarda zaman zaman kafalarını karıştıran mevzularda bu nedenle DİB’e başvurma ihtiyacı duyuyor.

Alo fetva hattına gelen soruların zaman zaman medyada yer bulma şekli bir başka pespayeliği de göstermekte. Mal bulmuş mağribi gibi bu fetvaların üzerine atlayanların çoğunluğu fetvaların işlevinden habersiz. Sanıyorlar ki fetva verildi mi bu kesin bir hüküm. Halbuki verilen cevaplar ‘falancaya göre, filancaya göre, a mezhebi şöyle diyor, b mezhebi böyle diyor’ diyerek tarihsel bir birikimi yansıtıyor.

İşte işin bam teli burası; çağın İslam alimleri bu tür çetrefilli konulara ne diyorlar. Yoksa hala köle ve cariye hukukunun geçerli olduğunu mu düşünüyorlar.

Sahi ne cevap veriyorlar ki, mazlum Müslümanların kaçış güzergahı hep Batı oluyor?! 

 

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (14)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.