Pazar günü voleybolda çifte sevinç yaşadık; iki takımımız Dünya Kulüpler Voleybol Şampiyonasında final oynadı ve bizlere büyük bir gurur yaşattı. Kadınlarımız 2023 yılında Voleyboldaki başarıları ile bizleri fazlası ile şımarttı.
Bu kadar başarıya rağmen bizde varsa yoksa gündem futbol.
Futbolu bu denli cazip kılan nedir?
Aslında birçok sebep var ama bence en önemli sebep futbolun diğer spor dallarına çok fazla benzememesi. Voleybol, Basketbol, Hentbol gibi pek çok takım sporunda başarıya giden yol üç aşağı beş yukarı belli. Belli doğruları yaptığınızda voleybolda olduğu gibi şampiyonlukların gelmemesi için hiçbir sebep yok. Futbolda ise tüm doğruları yapsanız bile sonuca tesir eden görünen görünmeyen birçok faktör var.
Yıllar önce plajdan toplanarak Avrupa şampiyonasına katılan Danimarka turnuvayı şampiyon bitirmişti. Benzer bir başarıyı daha sonra Yunanistan gösterecekti. Futbol tarihi bu tür mucize şampiyonluk ve galibiyetlerle dolu. Daha geçen yıl Dortmund ayağına kadar gelen şampiyonluğu son maçta mucizevi bir şekilde Bayern Münih’e kaptırmıştı.
Fenerbahçe, Denizli ve Trabzonspor maçlarında ancak 10 maçta girilebilecek kadar çok pozisyona girmesine rağmen gol çizgisini geçemeyerek şampiyonluklar kaybetmişti. Beşiktaş fark yiyeceğine iddiaya girilen iki Fenerbahçe maçını hem de deplasmanda 10 kişi ile birini de kalecisiz 4 golle kazanmıştı.
Futbolu büyülü kılan ve futbolseverleri cezp eden de biraz bunlar değil mi?
Bizde de gerçek futbolseverler kulüp sevgisinin yanında biraz da buna tutkun ama maalesef Türkiye futbol iklimi çok uzun zamandır sadece kazanma odaklı ve futbolun bazı paydaşları da bu sürprizlerin olmasını engellemek ve ne pahasına olursa olsun kazanmak için hep iş başındalar.
80 sonrası öyle bir düzen kuruldu ki bu düzende yerli futbolculara Milli Takıma gidebilmek için bile tek bir istikamet verilebilir oldu. Futbolculara falanca, filanca takıma gidersen milli takımı unut dahi denildi. Bunlar yapılırken de kimse utanmadı çünkü herkes bunun kim için ve ne amaçla yapıldığını biliyordu.
Aynı odaklar hakemlere de sürekli olarak aba altından sopa gösterdiler ve bu çarpık düzende var olabilmek için onlarda bu düzene esir oldular. Böyle olunca da birilerine çok rahat çaldıkları düdükleri birilerine çalamaz oldular. Bu ligin bu sayede kırmızı kart görmeden yıllarca oynayan futbol kasapları oldu.
Bu kasaplardan birinin sarı ve kırmızı kartlarının sürekli es geçilmesini kabzımallığı ile de övünen eski bir hakemimiz şöyle meşrulaştırıyordu TV’lerde “Hakemler X’in takımı için olan cansiperane mücadelesine duydukları saygıdan dolayı ona tolerans gösteriyorlar.”
Peki, futbolun namusu ne olacak? Kime ne, değil mi?
Öyle bir düzen kurulmuş ki adaleti getirsin diye gelen VAR’ı bile kendilerine benzettiler. Aynı gün oynanan maçlarda benzer pozisyonlardan birine karışan VAR diğerine güya prosedür diyerek karışmayabiliyor hatta bunu aynı maç içinde yapabilir oldu. Birine penaltı, kırmızı dedi diğerine oyna devam dedi. Bazı maçlar bir taraftan bir tarafa altın tepside sunulurken yıllarca hep birlikte izledik.
Yayıncı kuruluş bile pozisyonları ve özetleri keyfine göre servis ederken biz boşuna konuşuyoruz. Herkesin penaltı gördüğü pozisyonun aslında penaltı olmadığını gösteren görüntü ekrana gelmezken diğerleri defalarca servis edilebiliyor, ya da tersi…
‘VAR kayıtları elimizde’ciler, ‘Ligi bitirtmeyiz’ciler, “Adalet, adalet!” diye bağıranlar istediklerini alınca kayıtları da unutup, ligi de bitirtebildiği bozuk bir düzen kurulmuş ve biz hala futboldan güzel şeyler bekliyoruz.
500 milyon dolarlık ligin değeri 90 milyon dolara düşmüş ama kime ne?
Yarıda kalan hakem operasyonundan beri ortalığa dökülen ifşaatlar bile sistemin ne denli kangrenleştiğini hepimize gösteriyor. Ortaya çıkan resimden birkaç kişi ve kulüp dışında herkes rahatsız ama nedense herkes karnından konuşuyor.
Halil Umut Meler’in darbına giden yol işte böyle döşendi. Döşendi ama alt liglerde zaten hakemler hemen her hafta darp edilirken bu tepkilerin samimi olduğuna inanmak için bence bir sebep yok.
Rakip takımların taşlandığı, araçlarının kurşunlandığı, yöneticilerinin tribünlerden aşağı atıldığı, silahla, havai fişeklerle tribünlerde adam vurulduğu, hakemlerin sahada darp edildiği, soyunma odasına kilitlendiği, X ya da Y takımının aleyhine düdük çaldı diye aylarca maç verilmeyen bir ülkede yaşadığımız gerçeğini nedense görmezden geliyoruz.
O kadar ikiyüzlüyüz ki yine Ankara’da hakeme ve futbolculara saldırı olduğunda saldırganı etkisiz hale getirdiği için Josef’e ceza verilirken saldırganları birileri kahraman ilan etmişlerdi. Şimdi de farklı davranılacağını sanmak beyhude bir umut.
Futbolu bataklık haline getiren “her ne pahasına olursa olsun kazanmak” anlayışından vazgeçemedikçe bu tür olaylardan kurtulamayacağımız çok açık!