Türkiye siyaseti 2002’den sonra belki de ilk kez bu denli yeni gelişmelere açık bir hal aldı. Yıllardır süren alternatifsizlik hissi yerini kocaman bir “Acaba?”ya bırakmış durumda. Her kesimdeki “Daha iyisi mi var?’cıları bir kenara bırakırsak Türkiye siyasetine yön veren akışkan kitle arayış içinde ve oldukça rahatsız. Bu rahatsızlığın sebebi ülkenin dağ gibi büyüyen sorunlarına karşı yeterli refleksin gösterilemiyor olması. Türkiye’nin geleceği ve sorunları hakkında farklı ve cesur çıkışlar yapabilecek bir söylem bekleniyor.
Uzun yıllardır iktidarın sahibi olan Ak Parti büyük bir yorgunluk içinde ve Erdoğan son dönemde ciddi şekilde yalnız gözüküyor. İktidarın diğer ortağı durumundaki MHP’nin siyaseti ise zaten dünden bugüne hep kısıtlı bir kitleye ve devletin bir kesimine hitap ediyor bu nedenle genel sorunlar ve beklentiler bu partinin pek de gündemine gelmiyor. Ak Parti de bu yakınlaşmanın etkisi ile pek çok konuda kendine aykırı bile olsa MHP çizgisine yaklaşmış durumda ve bu da hareket alanını daraltıyor.
Türkiye uzun süreli iktidar döneminde çok kritik eşiklerden geçti ancak ekonomideki son olumsuzluklar ciddi şekilde Ak Partiyi sarsmakta. Toplum ekonomik krize sert bir tepki vermese de bu sessizliği çok da hayra yormamak gerekiyor.
Aslında bu ortamda göreceli olarak her şey muhalefetin lehine gibi gözüküyor.
Ancak muhalefetin bu süreci iyi götürdüğünü söylemek pek de mümkün değil, eskimiş refleksler iktidar bloğunda olduğu gibi muhalefette de açıkça görülüyor. Çok şaşırtıcı bir biçimde demokrasi, insan hakları ve temel haklar gibi konularda en açık konuşan ve net mesajlar veren parti Saadet Partisi ve Karamollaoğlu. Saadet Partisinin en büyük zaafı muhafazakar siyasete toplum tabanında duyulan güvenin ciddi şekilde erozyona uğramış olması. Bu da doğru mesajların dahi duymazdan gelinmesine yol açıyor.
Muhalefetin diğer bir kanalı olan İYİ Parti ve Akşener ise siyaseten MHP’nin yerine mi yoksa İktidara mı talip olduğu konusunda henüz net bir karar verebilmiş değil. Pek çok konuda MHP çizgisi ile aynı düzlemde duruyor görünmeleri ve farklı bir söylem geliştirememeleri ciddi handikap. Aslında İYİ Parti büyük oranda Ülkücü tabanı kendine çekmiş görünüyor. MHP’de ise Ak Partiden rahatsız ama Erdoğan’dan vazgeçemeyen milliyetçi duyarlılığa sahip bir kitlenin kenetlendiği görülmekte. -Tabiiki bu benim kendi şahsi gözlemim, yanılıyor da olabilirim.-
CHP’ye gelince, Kılıçdaroğlu CHP’yi değiştirebilmek ve dönüştürebilmek için çok büyük çaba harcıyor ancak CHP içinde öyle güçlü kemikleşmiş bir odak var ki sürekli olarak direnç halinde ve adeta partinin önünü kesmeye yemin etmiş gözüküyor. Bu nedenle parti hala Kürtlerle nasıl barışacağını bilmiyor ve bu konuda gelgitler yaşıyor. İktidarın en ufak bir salvosunda bile utangaçça pozisyon almaya çalışması partinin Kürt tabanının büyütmesi önünde bir engel teşkil ediyor. Dahası yine Kılıçdaroğlu’nun tüm çabasına rağmen parti ortalama muhafazakar- Müslüman kitle ile barışma noktasında ciddi sıkıntılar içinde. Bazı partililerin muhafazakar kitleyi korkutmak için ellerinden geleni arkalarına koymadıkları da çok açıkça görülmekte. Bu kitlenin Kürtler ve din konusundaki hazımsızlığı çok partili hayata geçildiği günden beri belki de Karaoğlan Ecevit rüzgarından sonra ilk kez iktidarın göz kırptığı CHP’nin önünü kestiği açıkça görülüyor. Ve bu kitle sayı olarak değil ama etki açısından sanıldığından da güçlü.
Mevcut partilerin durumu bu. Birde Ak Partiden ayrılan isimler var. Eski Başbakanlardan Davutoğlu ve hareketinin beklenen etkiyi yapabilmesi oldukça güç görünüyor çünkü Davutoğlu görünürde eski Ak Partiyi yeniden canlandırmak gibi bir çaba içinde halbuki toplum o aşamayı geçmiş durumda. Bir diğer isim ise yine Ak Parti hükümetlerinde bakanlıklar yapmış Babacan. Babacan’ın ve ekibinin bir kadro hareketi oluşturmak istediği ve eski ANAP vari farklı eğilimleri bir araya getiren bir oluşum çabası içinde olduğu sıklıkla söyleniyor ancak buradaki sıkıntı da aynı, yine daha önce denenmiş bir hareketi ihya etme çabası!
Peki, Türkiye bunu mu bekliyor? Sanmıyorum. Mevcut partilerin dolduramadığı boşluğu yeni bir partinin doldurma ihtimali var mı? Tarih bunun örnekleri ile dolu ama bu o kadar da kolay değil. Hem cesur olmak hem de inandırıcı olabilmek, yeni bir şeyler söyleyebilmek gerekiyor. Bize de hayırlısı demek düşüyor…