Geçen hafta adı süper kendisi vasat bile olamayan ligimizde maçlar yoktu ve ülkece bu kez de milli maç işkencesine tabi tutulduk. Önce utanç verici bir Lüksemburg macerası, ardından da ilk yarısında futbolseverlerin ezik takımlar için kullandığı “ender gelişen Osasuna atakları” tadında bir Faroe Adaları maçı izlerken, ikinci yarı yediğimiz ayazın yanında yediğimiz gollerle de tarihi bir kere daha tersinden yazdık.
Tabii doğal olarak teknik direktör S. Kuntz’a da sert eleştiriler beraberinde geldi. Gerçi bizde işini iyi de yapsan eleştirmek moda, sanki elin Alman’ına kendi seçimlerini yapmasına izin vermişiz gibi sallayıp duruyoruz.
Koskoca ülkede herhalde insanların en rahat konuşup, birbirine sardırabildikleri tek mecra futbol olmalı. Gerçi orada da uzun süredir sosyal medyada örgütlenmiş basın mensubu ve spor yazarı-yorumcusu ayaklarına yatarak ortaklık yaptıkları uyanık avukatlar aracılığı ile gençlerin damarına basarak para kazanan tipler egemen.
Bu tiplerin paylaştıkları yorumları gördüğünüzde insanın beynine gerçekten de kan sıçrıyor. Benim öfkemin sebebi yorumlarından ziyade bu insanların bile isteye kendilerine ve ailelerine küfür ettirmek için bu pespaye paylaşımları yapmaları ve hukuk sistemimizin bıraktığı açıklardan faydalanarak insanları uzlaşma adı altında avukatlar aracılığı ile soymaları. Maalesef bu çirkin oyunu bazı siyasiler de uyguluyor.
Neyse biz futbola dönelim. Daha önce de yazdım; ülkemizde futbol sadece sonuca endeksli konuşulur ve izlenir. Atasözümüz bile var; Hatice’ye değil neticeye bakacaksın…
Peki, sadece neticeye baktığınızda ne oluyor? Ülkece ÜEFA sıralamasında 22. sıraya düşüveriyorsunuz. Sonra da timsah gözyaşları dökerek bilmem kaç yıl sonra Türkiyesiz Şampiyonlar Ligi geyiği yapılıyor.
Siz sırf birileri için liginizi dizayn eder, futbolun canına ot tıkayanları Avrupa’da gururumuz vs. diye onore eder, maçların sonuçlarını bile isteye güya basit hatalarmış süsü vererek belirleyenleri baş tacı edip, kollarsanız işte böyle kadrolarının yarısı kasap, boyacı, esnaftan oluşan takımlardan yarım deste gol yer dünyaya rezil olursunuz.
Bu arada U19 maçında yaşanan rezillik ise başka bir seviye. Şu an hiçbir kulüpte oynamayan Lüksemburglu 18 yaşındaki Leon Elshan bize tam 3 gol attı… Bundan daha büyük bir ayıp olabilir mi?
Düzenin paçozluğunu şuradan anlayın: Daha düne kadar 500 milyon dolar eden ligin yayıncı kuruluşu elindeki malın değersizleşmesine katkı veren ve çaldığı düdüklerle hem de sadece doksan dakika içinde şampiyonluğu bir taraftan alıp diğer tarafa hediye eden bir karaktere program yaptırabiliyor!..
Neyse ki futbol çok da hayati bir şey değil de orada olan biten bizi biraz gerip bırakıyor. Üzücü olan futbolun hayatımızın diğer alanlarının berbat bir özeti gibi olması. Ülkede futbol düzeni nasıl bir keşmekeş içinde ise diğer pek çok alan da aynı şekilde. O yüzden bazen arkadaşlarıma “bu ülkede ne zaman futbolu düzeltebilirsek o zaman bu ülkede düzeltemeyeceğimiz konu kalmaz” diyorum. Çünkü kurallar basit ve ikiyüzlülüğü bırakarak konuyu adil bir şekilde ele aldığınızda her şey yoluna girebilir.
Ülkemizde pek çok problem var ancak asıl problem kimsenin gerçekten de adil bir düzen istememesi. Bu o kadar açık seçik ortadaki insanlar sadece kendileri ile ilgili bir durum olduğunda ses çıkarıyorlar. Şu kısa hayatımda kendisi dışında başka insanlar için dertlenen çok az insan gördüm. Konu siyaset olduğunda ise bu daha az.
Bu ülkede insanlar niye siyaset yapıyor, ya da neden siyasi partilerle yakınlaşıyor? Sebebi çok ve bazı sebepleri pek tasvip etmesem de küçümsemiyor ya da ayıplamıyorum ama bu işlerin bir izanı olması gerekmez mi?
Hadi birilerinde ayar yok peki bunların aşırılığına ses çıkarması gerekenler neden hiç ses çıkarmaz? Yoksa onlarda futboldaki çakma imparatorlar gibi hak etmedikleri unvanlarla donatılıp, önlerinde eğilindiği için mi oralı olmuyorlar?
Daha kötüsü genelimizin küçük kazanımlarını korumak adına suskunluğu ve bana neciliği.
Geçenlerde çalıştığı kurumdaki bir uygulamaya itiraz eden arkadaşa tavrındaki çifte standardı şöyle hatırlattım: “Eski yönetmeliğe göre olsa idi şu anki tepkinin tam tersini verecektin ama şimdi niye bana yok diyorsun!”
Neyse, güldük geçtik buna ama ülkece adalet, eşitlik, özgürlük, insan hakları vs. çok da umurumuzda olmadığı için aslında kendimizi çok da kasmaya gerek yok!
Halini değiştirmeye niyeti olmayanın halini kim, niye değiştirsin ki?