Batı’nın önde gelen fanatizmden arınmış tüm tarihçileri bizdeki bazılarının aksine geçmişe baktıklarında görece daha adil bir Müslüman Coğrafyası görüyorlar. Karşılaştırmalı tarihçilik de bize bunu çok net bir şekilde gösteriyor.
Burada adalet derken kastımız bir düzenin, hızlı ve güvenilir bir adalet sisteminin varlığı.
Roma da Pers-Sasani İmparatorlukları da kendi dönemlerinde barışın ve adaletin tepe noktaları idi.
Pax Ottomana yani Osmanlı Barışı da böyle idi. Osmanlı güçlü olduğu dönemlerde çevresindeki güçlerin dikkate almak zorunda olduğu bir merkezdi. Burayı dikkate almadan iş yapmaya kalkmak uzun vadede pek mümkün değildi.
Soğuk Savaş döneminde bu işlevi ABD ve SSCB yüklendi. Bugün SSCB yok ama koşar adım gelen bir Çin var. Çin, ABD karşısında yapıcı bir güç olabilir mi?
Geleceğin en önemli meselelerinden birisi sanırım bu olacak.
Peki, biz Müslümanlar bunun neresindeyiz?
Aslında yazımın konusu ne ABD ne de Çin.
Geçen hafta ve daha önce yazdığım bazı yazılara gelen tepkiler bana ilham verdi desem yeridir.
Biz Müslümanların çok ciddi bir adalet algısı sorunu var. Geçmişin aksine aşırı derecede kuralsız ve zamanın çok gerisinde yaşıyoruz. Hukuk metinlerimiz hemen her yerde çağın ihtiyaçlarını karşılamadığı gibi özellikle bizde pek çoğu maalesef kadük (uygulanamaz) durumda. Bu kadüklük zenginlik ve güçle ilgili de değil; mevcut yaşam felsefemiz zengin fakir, sağcı solcu demeden yazılı hukuku hiçleştirmekte.
Ana tema Müslümanlık olduğu için oradan devam edeceğim.
Mesela tövbe makamı İslam’da ve tüm dinlerde var. Allah’la kul arasına inancımıza göre kimse giremez. Giremez ama bizde bu girememe mevzuu çok yanlış anlaşılıyor.
Allah ile kulu arasına kimsenin girememesi demek içinde yaşanılan toplumun doğal hukuk normlarının keyfi olarak aşılabilmesi anlamına gelmiyor ama bizde sanki bu konuda da bir sınır yokmuş havası egemen.
Kuran’da hüküm ayetlerinin sayısı oldukça kısıtlı ama bize bir takım ilkeler veriyor. Müslümanlar da yaşadıkları çağın örf, adet ve geleneklerini bu ilkelerin süzgecinden geçirip bir hukuk inşa etmeye çalışmışlar bugüne kadar. Ancak bizler işin toplumsal boyutunu nedense çok dikkate almıyor ve her nizamsızlığa namaza, oruca vs.ye bakar gibi bakıyoruz.
Böyle bakınca da ortaya hırsızlığı bile meşrulaştıracak fetvalar çıkabiliyor.
Allah yüz kişiyi katleden ama bir kişiyi kurtaran kişiyi affedebilir. Bu onun büyüklüğünden ve bizim de Hızır (a.s) gibi işin hikmetini yeterince kavrayamamamızdan olabilir. Ancak mevzu cari hukuk ise diğer öldürülenler için hüküm aşağı yukarı bellidir ve adalet delillere bakar, hikmeti ise Allah’a kalmıştır.
Hallac’ın “Enel-Hak” dediği için taşlanırken “Taşlayın beni çünkü sözüm zahirde suçtur” dediği rivayet edilir.
Şeriatı-hukuku işlerimizin suç kısmı ilgilendirir, tövbe kısmı onun işi değil.
İçki içmek günah ama içmenin cezası bu dünyada yok. Sarhoş olup ortalığı velveleye verdiğinizde işte o zaman hüküm ortaya çıkıyor. Bizim tutarsızlığımız işte tam bu noktada.
Maalesef bizde hukuk çok keyfi ve yavaş çalışıyor. Halbuki, bazı suçlar için çok hızlı çalışan mahkemeler olmalı. Bizim tarihsel uygulamamızda da bunun temelleri var. Bugün Amerika’da ağır cezalık mevzular hariç pek çok dava eski hukuk sistemimizdeki gibi hâkim-kadılarca çok hızlıca ve anında karara bağlanıyor. Bizde ise gücünüze göre…
Kimsenin alınmayacağı basit bir örnek verelim. Stadyumlarda sahaya girmenin ya da yaralayıcı cisim atmanın bir cezası var değil mi? Deliller sabitse KGS sisteminden kırmızı ışık cezası ya da hız sınırını aşmanın cezası nasıl hemen veriliyor ise bu tür suçlar anında cezalandırılmalı ve hüküm ikinci, üçüncü celseye bırakılmamalı.
Ama bizde öyle olmuyor.
Sıradan vatandaşı darp eden karakolda ifade verip sırıtarak evine gidebilirken sosyal medyadan siyasilere hakaret ettiğinizde ya da birilerinin bam teline bastığınızda tutuklu yargılanabiliyorsunuz.
Kimse kimseye hakaret etmesin ama kusura bakmayın da bir toplum vatandaşa yapılan onca haksızlığa hiç ses çıkarmazken hakaretten-saygısızlıktan zarar görmeyecek soyut değerlerine ve siyasi liderlerine hakaret edildi diye insanların hapse atılması için cadı kazanları kuruyorsa bu kafa ile çok dayak yer.
Artık o kitleler de kendilerine yapılacak haksızlıkların karşılığını bu dünyada değil öte tarafta almaya razı olmak zorunda kalır.
Biraz fazla kitabın ortasından oldu ama her şeyi öbür tarafa bırakan bir milletin kılavuzu olsa olsa kargadır. Onun da bizi götüreceği yer, hepimizin malumu zaten!..