Bu hafta yıllarını büyük bir samimiyetle engellilerin hayatına dokunabilmek için harcamış, Çorlu ve TSD (Türkiye Sakatlar Derneği) Çorlu şubesinin eski yöneticilerinden biri olan Serdar (İyidoğan) abinin sitemkâr mektubunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Farkındalık yaratırken tükettiğimiz günler!
Yılın 365 günü herhangi bir mesleği, tarihte yaşanmış ulusal ya da uluslararası bir olayı anıyoruz. Hatta bazı günlere iki, üç anmayı sığdırıyoruz. Tüm bu günlerden belki ancak on tanesi gerçek yerini buluyor. Çoğunu ise hem bireysel hem de kurumsal olarak sadece tüketmek ve ben de oradaydım deme konforunu yaşamak, yoklama kaçağı olmamak için anıyoruz. Ve yine elimizin altında kolayca ulaşabileceğimiz araçlar olsa da “gün”ün anlam ve önemi ile ilgili “nedir, ne değildir?” diye küçük bir araştırmayı dahi yapmıyoruz. Sosyal medya üzerinden hoşa gidecek her paylaşımı doğru mu değil mi bakma zahmetine girmeden paylaşabiliyoruz.
Günün moda deyimiyle her şeyi “farkındalık” yaratma adına ucuz bir meta gibi tüketiyoruz.
Güncel bir örnek verirsem; kadınların seçme ve seçilme günü kutlu olsun diye paylaşım yapıyoruz ama “Kim seçildi? Nasıl seçildi? Ondan önce kadınlar nasıl bir mücadele verdiler, parti kurmaya çalıştılar mı, bu çalışmalara kimler destek verdi, kimler köstek oldu?” vb. soruların cevapları hakkında hiçbir bilgimiz ve araştırmamız olmadığı gibi “Bilgi Çağı”nda sırf prim yaptığı için papağan gibi aynı tekrarların tekrarlayıcısı oluyoruz.
En çok tükettiğimiz günlerden biri de engelliler günü
Son yıllarda eksikliklere rağmen engelliler için çok önemli adımlar atıldı. Sağlık, bakım, engelli ve engelli ailesine maddi yardımlar vb. konulara ağırlık verilse de evin dışındaki fiziksel şartların iyileştirilmesi ve engellilerle birlikte yaşamı içselleştirme konularında ise maalesef sınıfta kaldık!
***
Engelliler çoğu kez bizlere uzaktan hoş ve sevimli geliyor.
Örneğin bir okula tekerlekli sandalyeli bir öğrenci için rampa yapmak istediğinizde yapılacak rampadan dolayı tekerlekli sandalyeli öğrencilerin seneye o okulu tercih edecekleri bunun da yeni sorunlar doğurabileceği düşüncesi ile okul idareleri bürokratik birçok engel çıkarabiliyor. Bürokratik engelleri aşsanız bu kez de bazı velilerin çocuklarının moralleri bozulduğu iddiasıyla çocuklarını başka sınıflara aldırma acımasızlıkları ile mücadele ediyorsunuz. Son günlerde otistik çocukların yaşadıkları bu duruma bir başka örnek.
***
Engellilerin istihdamı da bir başka sorun. Kağıt üzerinde kanunlarımız, yasalarımız ve yönetmenliklerimiz gerçekten güzel ama ya uygulamada!
Engelli bir birey bir kurumda niteliklerine uygun bir iş bulsa ve ilgili iş yeri de onu istihdam etmek istese ilk etapta karşısına ulaşım ve ulaşım aracı problemi, fabrikanın fiziki şartları vb. sorunlar çıkıyor. Sonra, bunlar yetmezmiş gibi bu kez de işyerinde engellilere karşı takınılan olumsuz tavırlar bu tür buluşmalara engel olabiliyor.
İşin bir de öbür yüzü var; bazı işlere kimse eleman bulamıyor; çünkü devletin verdiği bir takım maddi yardımlar kesilecek diye çalışabilecek durumdaki pek çok engelli kayıtlı sisteme dahil olmak istemiyor.
***
3 Aralık ve 10 Mayıs’ta engellilerle ilgili iki günümüz var. Bu günleri -az sayıda iyi niyetli ve gerçekten bu işi kendilerine dert yapanlar dışında- engelli dernekleri ve bürokrasi hazır ve ruhsuz bildiriler, kahvaltı, yemek ve günün anlamına yönelik gösterilerle geçiştirip; engellilerle boy boy pozlar vererek, sosyal medyadan paylaşarak geçiriyor ve engellileri reklam yüzü olarak kullanıyorlar.
Bir gün sonra ise hayat hiç engelliler yokmuş gibi yine devam ediyor.
Ve maalesef gariban yoksul engelli ve aileleri de farkında olmadan bürokrat ve siyasiler ile buna çanak tutanların reklam yüzü olmaya devam ediyorlar.
Böylesi günlerin başaktörleri ise ne hikmetse kendi sorumluluk alanlarında çoğu kez engellilerin sorunlarını çözecek adımlara yanaşmıyor. En basiti büyük, küçük fark etmez pek çok şehrimizde bırakın engellileri sağlam insanların bile rahatlıklarla yürüyebilecekleri ana arterler dışında kaldırımlar yok…”
Serdar abi haksız mı?