Bir espri vardır bilirsiniz; “Abidin mutluluğun resmini çizsene?” diye. Mutluluğun resmini bilemem ama çaresizliğin resmini çizin desem çok fazla şeye gerek yok ülkemizde.
Mesela her hangi bir okulun kapısında sıra olmuş çocukları çekseniz de olur, sıkışmış trafikte yol açılsın diye bekleşen şoförleri de. Köprüdeki bir intihar pozu, sokak ortasında dövülen, vurulan bir kadın ya da sokak hayvanı da olabilir. Bir düğünde çalınan yerel bir dildeki türkü için –elbette Kürtçe olmalı yoksa diğerleri çok da tehlikeli değil- asılan duyarlı insan suratları, Araplara hizmet eden bir mekanın tabelalarına tiksinti ile bakan bir yüz…
Çaresizlik her tarafımızdan akıyor ama sorsan Osmanlının mirasçılarıyız. Tahtını geri isteyen ‘ellere var bize niye yok?’ diyen bir şehzademiz de var ve o da çaresizliğin bir başka resmi. Keşke Payitaht yapımcıları rol verse de Abdülhamit Han Hazretleri ellerini uzatıp başını okşasa.
Zaman akıyor, Herakleitos “aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” demiş ama biz aynı nehirlerde yıkanmanın yolunu hep buluyoruz.
2 Eylül itibariyle eğitim-öğretim yılı öğretmenler için resmen başladı ve eğitimin önündeki dağ gibi sorunlar aynı şekilde duruyor. Bizler yazmaktan bıktık ama icra makamındakiler de çaresizce aynı şeyleri tekrarlıyor.
Talim Terbiye Kurulu Başkanının görevden alınmasının konuşulduğu kadar atılması gereken acil adımları kimse konuşmadı. Daha doğrusu bu konularda gündem yaratabilecek olanlar hep sustu. Ama sorun kişisel olunca nedense herkes papağana dönüyor.
Bir başkan için kıyamet koparanlar “Elemesiz bir eğitim sistemi olur mu, kardeşim?” diyemediler mesela. Hakikaten anlamıyorum bu mantığı siz bir sistem kuruyorsunuz ve bu sisteme girenlerin asgari bir takım kazanımlara sahip olmasını istiyorsunuz ve sonra bu asgari kazanımlara da yok hükmünde davranıyorsunuz.
Her sınav döneminde istatistiklere bakıp çekirdek çitler gibi “Efendim matematikte durum vahim, fen blg. berbat, Türkçe hak getire, din bile ortanın altı…” diye boş boş konuşup duruyoruz.
Dünyanın neresinde var sırf kapıdan girdiğiniz ve Allah da ömür verirse 12 yılın sonunda mezun olduğunuz bir eğitim sistemi?… Giriş çıkış kalitemizin maşallahı var. Okulun amacı öğrencinin kabiliyetlerini ortaya koymaksa bizim bunu başaramadığımız ortada…
Ama biz işi öyle bir noktaya vardırdık ki artık yüksekokul ve üniversiteleri de bu 12 yılın üzerine eklemiş durumdayız.
Normal bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 6 yaşından 20-25 yaşına kadar hayatının 14 ila 18 yılını öğrenci olarak geçiriyor. İşin kötüsü sonunda yine çoğu baba evine dönecek ve ana-baba parası yemeye devam edecek. Allahtan aile düzenimiz eski kalıplarından henüz sıyrılmadı.
Hadi diyelim ki ilkokulu anladık, biraz zorlayalım ortaokulu da ekledik. Ya kardeşim lisede de mi eleme olmaz? Toplama, çıkarma yapamayan, problemi anlayacak kadar Türkçeye hakim ol(a)mayan öğrencimiz de el insaf sınıfta kalsın! Başka bir yol çizsin…
Dünyanın neresinde, hangi sektörde görülmüş giriş çıkışın zayiatsız olduğu bir süreç. Çocuklar okul değiştirmese, kafalarına göre takılmasa en gözdesinden en pespayesine üniversite kapısından giren öğrencilerin tamamına yakını mezun oluyor, yuh artık!
Talebenin olmadığı yerde milyonlarca öğrencimiz var. Bakın şimdi bu kısa cümledeki ayrımı dahi kavrayamayacak milyonlarca üniversite mezunu var bu ülkede. İçlerinde siyaset yapan ve okuyanı da var.
Talebe, talep etmekten geliyor. Soruyorum size bugün okullarımızda kaç tane talebe var? Çocukları şunları bunları öğreneceksiniz diye tıkmışız zorla dört duvar arasına… Çocukların çoğu bunları öğrenmek istemiyor. Okullarda öğrettiklerimizin %90’nından fazlasının günlük hayatta bir karşılığı yok.
Okul yönetimleri bugünlerde yeni yılı nasıl çıkarabiliriz derdinde, niye? Çünkü devletin verdiği ödenek temizlik için bile yetmiyor.
Sayın Ziya Selçuk hocamız yarın bir açıklama yapsa da “Bizim çocuklarımızın Japon çocuklarından ne eksiği var… Bundan böyle okulların temizliğinden öğrenciler de sorumlu, her gün derslere başlamadan önce sınıfların ve ortak kullanım alanlarının temizliği öğretmenleri ile birlikte öğrencileri tarafından yapılacaktır.” dese ne olur? Hem çocuklarımız iyi bir alışkanlık ve şahsiyet kazanır hem de okullar biraz rahatlar ama bizde burnu büyük pek çok veli çocuğunu sırf bu uygulama nedeniyle okula geç bırakır…
Çözüm mü demiştik? Kimsenin umurunda değil tıpkı diğer çok ciddi meselelerimizde olduğu gibi…