Güçlü bir devlet olabilmenin bir takım ön şartları var ve bunlarda öyle atla deve şeyler değil.
Biraz tarihe ilginiz varsa ve hamaset denizinde yüzmüyorsanız yapılması gerekenleri de az çok biliyorsunuz demektir.
Örneğin ülkede partiler üstü bir takım temel hedeflerin olması şart. İktidar ya da muhalefet farketmez bu alanlarda politika birliği esas olmalı. Öyle ki bu politikalar partiler üstü bir konu olarak ele alınacağı için bu politikaların yürütücüsü bakanlıkların illa iktidar partisi ağırlıklı olması gibi bir gereklilik de olmamalı.
Eğitim, sağlık ve milli savunma bu tür ortak alanların başında geliyor. Bana göre işin bir de beyin göçü kısmı var. Tabii ki bu beyin göçünden kastım içeriden dışarıya değil dışarıdan içeriye olması.
Ama gelin görün ki hepimizi ilgilendiren ve partiler üstü olması gereken bu tür konularda bırakın ortak bir noktada buluşmayı doğru düzgün konuşamıyoruz bile.
***
Çok yazdık ve yaza yaza da bitiremeyeceğimiz eğitim maceramız hep bir yapboz hali içinde. Üstelik tek parti iktidarında da değişen bir şey yok. Hatırlayanlar vardır, bir ara Ak Partiden Milli Eğitim Bakanlığı yapmış isimler bile birbirine girmiş ve enkaz edebiyatı yapmıştı. 18 yıllık Ak Parti iktidarının en başarısız olduğu konu ve bu başarısızlığı bizzat Cumhurbaşkanı da kabul etti. Muhalefete gelirsek orada da durum çok farklı değil ve ciddi bir eğitim vizyonu yok.
Halbuki büyük bir devlet politikalarını kısa, orta ve uzun vadeli bir çok projeksiyon çerçevesinde ele alır ve buna muhalefeti de ortak eder.
Görünen köy kılavuz istemiyor; önümüzdeki 10 yıl içinde genç işsizlik rakamları zirve yapacak ve bu nüfusun büyük çoğunluğu DİPLOMALI NİTELİKSİZ İŞ GÜCÜ olarak piyasadaki yerini alacak. Ve daha kötüsü gelecekte bu nüfusun çok büyük bir kısmı –doğal olarak dayısı olmayanlar- ASGARİ ÜCRETE TABİ adeta ÜCRETLİ KÖLELER haline gelecek.
***
Sağlık konusuna girmiyorum bile. Milli savunmanın ne denli önemli olduğu son günlerde yaşanan acı kayıplarımızla açıkça ortaya çıktı.
Bir ülke, dış politikada güçlü ve etkili olmak istiyorsa yerli silah sanayisinin de güçlü olması şart. Diplomatik ilişkilerde herkesin elindeki kozların etkinliği sahada yapabilecekleri ve yapamayacakları ile bire bir ilintili. Ve bu dış politikanın maalesef reel gerçeği. Haklılık, haklı olmak dış politikada çoğu kez tek başına yeterli değil.
Gücünüz yeterli değilse ona göre bir strateji belirlemeniz gerekiyor. Acemi bir satranç oyuncusu gibi bir hamle sonrasını düşünerek oynamak yerine üç beş hatta on adım sonrasını hesap ederek taktiksel hareket etmek şart.
Dün dış politikada bir takım çekincelerimizi paylaştığımızda, pek çok arkadaşım işi neredeyse Amerikan işbirlikçiliği suçlamasına kadar götürmeye vardırmıştı. Bugün gelinen noktada haklı çıkmanın hiçbir güzel tarafı yok…
Keşke onlar haklı, ben de yanılıyor olsaydım.
***
Gelecek projeksiyonu dedik ya; ülkemiz yıllardır hep mültecilerin ilk sığınma noktalarından birisi ve bizim ülke olarak doğru düzgün bir mülteci politikamız yok. Halbuki, ülkemize sığınan bu insanlar için çok sağlam planlarımızın olması lazımdı.
O kadar dar kafalıyız ki gelenleri almak konusundaki misafirperverliğimizi bu insanları toplumumuza entegre etme konusunda ciddi sıkıntılarımız var.
Batı beyin göçü ile yükselirken biz gelen bu insanların beşeri sermayelerinden yararlanamamak gibi bir tezat içindeyiz ve üstelik ülkemize dünden bugüne sığınan milyonlarca mülteci içinde yer alan on binlerce çok iyi yetişmiş insanı kendi ellerimizle Batı’ya göndermekteyiz. Halbuki, bu insanlara bu topraklarda imkanlar sunarak hem kendilerine hem de ülkemizin geleceğine ciddi katkılarda bulunabilirdik.
Bugün Türkiye’den ev alanlara vatandaşlık verirken, ülkemize gelmiş ve ciddi sermaye birikimi olan mültecilerin yasal zeminde iş kurmalarını engellemek ve bu insanların ellerindeki sermayelerle Batı’ya gitmeleri için adeta kovalamak ne kadar akıllıca olabilir ki?
Mevzu derin, şimdilik biz başka bir yazıya bırakarak devam edelim.
Kapıları açmamız ile birlikte binlerce insan sınır kapılarına bu soğuk kış günlerinde sırtlarında çocukları ile yığılmaları sonucu yaşanan insanlık dramını acı ile izliyoruz ve maalesef bu görüntüleri bile bu insanların aleyhine kullanmaktan çekinmeyen vicdansız bir kesim var.
Bu insanların Batı’yı bu denli arzulamalarındaki sebepler üzerine derinden düşünmemiz şart. Bu insanların ezici bir çoğunluğunun yaşadıklarını burada ifade etmekten gerçekten acizim.
Allah tüm mustazaflara acısın…