Türkiye’de siyaset tam bir çıkmaz içinde; yapılan anketlerde hala başkan adayı olarak birinci sırada Sayın Erdoğan çıkıyor ve en yakın rakibine açık ara fark atıyorsa bu Türkiye Siyasetinin içinde bulunduğu içler acısı durumu gösterir.
Cemil Meriç ideolojiler için “ideolojiler deli gömleğidir!” demişti. Peki, ya ideolojisizlik? Cemil Meriç bunu söylerken ideolojilerin -dini ya da la dini- insan vicdanını körleştirici tarafına vurgu yapıyor ve tanrıdan kopukluğunu eleştiriyordu.
Totaliter-bütüncül ideolojilerin tümü bir noktadan sonra insanları bir cendere içine alır ve farklı düşünmelerine engel olur. Çünkü şüphe bu ideolojiler için yıkımdır ve bu nedenle de engellenmelidir. Bir süre sonrada zaten bu tür ideolojiler fikri bir hareket olmaktan çok lider tapınılımına -Hitler, Mussolini, Lenin, Stalin, Mao, Tito, Kim vb.- yönelen sığ bir düşünce halini alırlar.
İdeolojiler delilik ama bizdeki ideolojisizlik hali ise tam bir zırdelilik, temel ilkelerin yokluğu. Temel ilkelerin olmadığı bu yoklukta bütün tavır alışlar da doğal olarak rüzgara göre oluyor. Rüzgâr nereden eserse siyasetinde o yöne eğildiği bir yapı. Kürtlerin bir gün var olup bir gün yok olması gibi, keza Aleviler ve AB ile ilişkilerde öyle…
Türk siyaseti de dünden bugüne ideolojiden çok hep güçlü şahıslar -Menderes, Demirel, Ecevit, Türkeş, Özal, Erdoğan vb.- etrafında şekillenmiş. Bir farkla ki bizdekilerin gerçek manada ideolojik bir tutumlarının olmaması ve daha çok tepkisel bir konumlarının olması öne çıkıyor. Bizdeki sağcılığın da solculuğunda Batı’daki ayağa yere basan doğru düzgün bir ilkesi yok, tek ortak yönleri hepsinin az ya da çok -o da kötü yönleri ile- İttihatçı olması.
Bu ilkesizliğe itiraz edecek seçmen oranı da öyle çok da büyük değil ama %50 durumunda bu küçük azınlık çok büyük anlam ifade edebilir. Ancak genel ilkesizlik halini “çamurdan olsun bizden olsun” atasözü çok güzel açıklıyor.
Geçmiş belediye başkanlığı seçimlerinden birinde çok önemli bir ismin, özel bir toplantıda seçmenlerden gelen itiraza “Evet biliyorum bizim adayımız hırsız. Hırsızda olsa bizim hırsızımız!” cevabını vermiş ve o şahıs da seçimi kazanmıştı.
Şimdi biz böyle bir ortamda siyasetten bahsediyoruz.
***
Normal şartlarda bir iktidarın seçimleri kaybetmesi için bu ülkede onlarca değil belki yüzlerce hata yapılıyor ama yukarıda da belirttiğim gibi hala anketlerde açık ara önde olan bir Erdoğan gerçeği var. Burada beceri ve başarı Erdoğan’ın olduğu kadar tersinden muhalefetinde.
Neden? Çünkü, ortada bu kadar çok sebep varken siz toplumu etkileyemiyor ve doğru yerde doğru zamanda doğru refleksleri veremiyorsunuz demektir.
Basit bir iki örnek verecek olursam son başkanlık seçiminde İYİ partili bir isim tarafından aşağılanan gencin videosu internete düştüğünde ilk açıklama yapması gereken Sayın Meral Akşener ve de Kılıçdaroğlu nedense sustu. Halbuki bu görüntüler medyaya düşer düşmez yapılması gereken o vatandaşa ulaşıp yaşanan bu rencide edici davranıştan dolayı gönlünü alması ve bu terbiyesizliği yapan isme de haddini bildirmesi gerekirdi. Ama onun yerine golü Erdoğan attı.
Yine hatırlayın bir önceki seçimde de bir katliam yaşanmış ama o zaman ki CHP adayı İstanbul’da oturmayı seçmiş, sonra da Diyarbakır’a gidip güya halkla bütünleşmişti.
Boğaziçi’ne rektörlük tartışmasında bile nerede durdukları belirsiz.
Muhalefet her konuda taşın altında kalıyor neden çünkü öncelik ve ilkelerini açıkça ortaya koyabilmiş değil. Muhalefetin yeni yüzleri de Ak Parti geçmişlerinin altında eziliyorlar.
Halbuki yapılacak şey belli, ortaya açık ve net çizgilerle yeni siyasetin çizgileri konmalı ve olan bitene karşı da bu çizgi üzerinden tavizsiz cevaplar verilmeli.
Cemil Meriç’e dönecek olursak muhalefetin kendisine içinde temel hak ve özgürlükler, insan hakları ve adalet gibi ana ilkeleri barındıran bir deli gömleği dikmesi şart.
Ama gelin görün ki bir tarafta Fikri Sağlar diğer tarafta ise Ümit Özdağ gibi isimler muhalefetin temsilcisi imiş gibi ortalıkta keyiflerince at koşturuyor.
İçlerinde belki eli en rahat olan Sayın Temel Karamollaoğlu bile mesele din olunca şöyle bir durup geri çekilme ihtiyacı hissediyor.
Bir de şu var: Muhalefetin büyük kesimi özellikle kendisine sol-sosyalist-Kemalist-Kürtçü vs. diyerek kendisini Erdoğan’ın karşısına koyan kesimi Ak Parti iktidarının bu hale gelmesindeki sorumluluğu ile yüzleşmekten aciz. Biraz aklı selim ile düşünseler, geçmişte yaptıkları hatalar olmasa idi bugün anketlere verilen cevaplar çok daha farklı olurdu. Ama onlar hala oturup kalkıp bir avuç liberal ile “Yetmez ama Evet”çilere saldırmayı marifet sanıyor...