38’de dedemin evini yıktılar, 90’da babamın evini yıktılar şimdi ben de ev yapacağım o da mı yıkılacak? Çok çekti bu topraklar çok…” diyordu nüfus kâğıdında hâlâ Kalan* yazan Dersimli emekli öğretmen Zülfü Bey.
Açılım süreciyle barışın tadının damaklarda kaldığı birçok kent var bugün uzaklarda. Ve bu süreçte çiçek gibi açılıp büyüyen ve güzelleşen şehirlerden birisi de Tunceli’ydi. Yıllardır memleket hasreti ile yanıp tutuşan Dersimlilerin tekrar geri döndükleri, evlerini barklarını yeniden inşa ettikleri, yakılıp yıkılan köylerin tekrar canlandığı bir şehirdi Tunceli.
Munzur’un sesinde dinlenip, Göze’lerde eğlenen, Düzgün Baba’ya adaklar adayan Dersimliler bugünlerde ürkek bir kuş gibi uçup giden barış umutlarının arkasından hüzünle bakıyor.
Zazalık-Kürtlük bilincinin en yüksek olduğu, yıllardır süren Kürt sorununa belki de en çok bedel ödeyen şehirlerin başında gelen Dersim’de bugünlerde en sert isimler bile “Silahla mücadelenin miadı doldu artık işler siyasetle çözülmeli!” noktasında, ancak pek de ümitli oldukları söylenemez.
Tunceli kırgın ve hüzünlü.
Türkiye’nin en muhalif kenti barışa o kadar susamış durumdaki birilerinin hain damgası vurmaya çalışmasına rağmen “hendek siyaseti”ne açıkça karşı çıkıp gidilen yolun yanlışlığını haykırıyor. Muhalifliğin kalesi Dersim’de, uç söylemler ara ara duyulsa da insanlar tavrını açıkça barıştan yana koyuyor ve açılım sürecindeki günlere dönmeyi umut ediyor.
Sadece Dersim mi barıştan yana tavır koydu? Muş’tan Ağrı’ya pek çok şehir “hendek siyaseti”ne açıkça karşı çıkıyor.
15 Temmuz’dan sonra yeni bir Türkiye’nin kurulacağına inananlardan biri olarak artık yıllardır kapanmayan yaralarımızı kapatmanın zamanı artık geldi. Ve inşallah bu yaralar kapanacak ve birlikte büyüyüp güçleneceğiz düşmana inat.
Belki sık bir tekrar olacak ama Türkiye’nin artık eski reflekslerle üstümüze çöreklenmiş köklü sorunları çözemeyeceği açık. Aslında bugün gelinen noktada yapılacaklar düne göre çok daha kolay. Demokratik bir anayasa ile çözülemeyecek sorunumuz neredeyse kalmadı. Ana dilde eğitim hakkı ve yerel yönetimlerin kısmen güçlendirilmesi dışında Kürt sorununda neredeyse adım atılmadık konu kalmadı.
Keşke bugünlerde ana dilde eğitim konusunda adım atabilseydik.
MEB keşke Kürt nüfusunun yoğun olduğu birkaç şehirde Kürtçe ve Türkçe eğitim müfredatının birlikte uygulandığı pilot okullar açarak teröre inat güçlü bir barış sesi verebilseydi.
Sayın Cumhurbaşkanımız haklı olarak Emre Mor’dan Türkçe öğrenmesini isterken bu ülkede binlerce çocuğun farklı sebeplerle ana dillerini öğrenemediklerini keşke hatırlasa. Almanya’da yetişen üçüncü nesil nasıl dedeleri ve nineleri ile Türkçe konuşamıyorsa, ülkemizde de pek çok Kürt, Çerkes, Arnavut, Laz vb. ailelerin çocuklarının da benzer bir sıkıntıya sahip olduğunu unutmasak.
Dünü artık bir kenara bırakıp yeni bir sayfa açmamız gerekiyor. Unutalım demiyorum, bu süreçte evlatlarını kaybeden o kadar çok insan var ki! Biz unutalım desek de onlar hiçbir zaman unutamayacaklar ama eminim onlar da barış için acılarını yüreklerine basmaya hazır, yeter ki yeni acılar yaşanmasın.
Hendek ihanetine Kürtlerin çoğunluğunun açıkça karşı çıktıkları bugünlerde, Türkiye PDY ve FETÖ belâsını sırtından atmışken daha özgür ve demokratik bir Türkiye için neden daha fazla bekleyelim ki? Sadece biraz daha cesaret gerek hepimize.
NOT: Tunceli demişken, FETÖ operasyonları çerçevesinde yapılan görevden almalardan özellikle bazıları konusunda hemen tüm Tuncelililerin ‘sadece iktidara ve idareye muhalif oldukları için görevden alındılar’ kaygısı taşıması bu görevden almalar konusunda yetkililerin bir kere daha düşünmesi ve gerekli ihtimamı göstermesi gerektiğini gösteriyor. Çünkü adalet hepimiz için gerekli.
*38 Dersim Harekâtı’ndan sonra geride sağ kalan Dersimliler nüfus kütüklerine kaydedilirken, doğum yerine il ismi olarak “Kalan” yazılmıştır.