Türkiye aslında mutlu olması çok kolay bir ülke; sadece biraz kör, sağır ve vurdumduymazsanız, biraz da cebinizde para var ise gerisi teferruat. Hoş bazıları için cepte paranın olmaması bile önemli değil. Sakın takıldığımı falan sanmayın ciddî söylüyorum.
Geçenlerde denk geldiğim bir röportajda; sokakta yaşayıp, çöplükten karnını doyuran bir vatandaş oy tercihini aç kalmamak üzerinden açıklıyordu. Ülkemiz zenginleştiği için çöplüklerde istediği kadar güzel yiyecek bulabiliyormuş vs. vs.
Mesela ülkemiz insanının hemen hiç gündemine gelmeyen çok önemsiz konular var bazı insanları hasta eden. Örneğin adalet!..
Bu ülkede adalet kaç kişinin gündeminde? Eminim memlekette pek çok kişi adaleti bir kadın ismi sanıyordur. Yoksa bu kadar tepkisizliği başka türlü açıklamak pek mümkün gözükmüyor.
Sahi “Adalet” isimli kaç hanımefendi tanıyorsunuz ki?
Bu arada Türk Romanında kendine özgü bir yer edinmiş Adalet Ağaoğlu’nu da rahmetle anmadan geçmeyelim. Ağaoğlu’nun eserleri üzerine 44 yüksek lisans ve 9 doktora çalışması yapılmış olmasını da not etmeden geçmeyeyim. Çok mu? Değil ama olsun yine de ilgilenen olmuş. Sevinmek gerek.
Bugün “adalet” vaadi ile yola çıksanız yüzde kaç oy alırsınız. Her alanda “ama”sız ve de “fakat”sız adalet vaat edecek bir partinin bu ülkede alacağı oy oranı %1’i geçmez, geçemez çünkü biz adaleti bile kendimize benzetmiş bir toplumuz.
Adi suçluların kader mahkumu olduğu ama siyasi suçluların ecinni olduğu bir düzende yaşıyoruz. İsterseniz elli kişiyi satırla doğrayın basit bir siyasi suç kadar hükmü yok toplum nezdinde. Aflar da zaten hep bu kader mahkumları için çıkarılmıyor mu?
Adaletin işleyişi bile bir tuhaf bu memlekette.
Geçen hafta bir beyefendi bir zamanlar dini nikâhlı olduğu eski eşini “namus bekçisi kesilerek” 6 yerinden bıçaklayarak hastanelik etti. Gazetelere haber olan olayda failin daha öncede onlarca sabıkasının olduğu ve bunlardan 7 tanesinin de adam yaralama olduğu yazıyordu. 35-36 yaşında olan fail sadece yaralama suçlarından ikişer üçer yıl içerde yatmış olsa idi muhtemelen kendisini terk eden kadını bıçaklamak için fırsat bulamayacaktı ama sistem onu içerde değil de dışarıda tuttuğu için o suç işlemeye rahatlıkla devam ediyor…
Herkes tepkili, öfkeli ama kimse bu düzeni değiştirmek için yeterince çabalamıyor. Çabalayanlar ise ayrık otu gibi biçiliyor.
Adalet o kadar yetim ki bu topraklarda, düşünün ki yatarı 3 ay bile olmayan bir trafik kazasına karışan faili, devletin tüm kademeleri güvenlik gerekçesi ile 3 günlüğüne de olsa nezarette yatırmamak için seferber olarak kurtarma yoluna gittiler. Her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırmalarına rağmen ve gerçeği o belde ahalisi tüm açıklığı ile bilmesine rağmen bu rezilliğe tepki vermeleri gerekirken dünyevi gerekçelerle sus pus olmayı o da yetmez sandıkta da ezici destek vermeyi kendilerine hiç zül görmediler.
Eminim bu arkadaşlar o sokaklarda LGBT’liler yürüse o beldeyi onlara dar ederdi…
***
KPSS sistemi rahmetli Ecevit ve hükümet ortaklarının bu ülkeye getirdikleri en adil sistemdi belki de!.. İlk kez sıradan insanlar araya torpil koymadan, bir dayıya ihtiyaç duymadan devlet memuru olma şansını yakalamıştı. Ama gelin görün ki, adında adalet olan bir parti bu sistemi adım adım yok ederken dini hassasiyetleri ile övünen destekçileri tarafından doğru düzgün uyarılmadı.
Türkiye şartlarında ne anlama geldiğini en safımızın bile bildiği “mülakat” denen saçmalık gelirken partililerden de bir Allah’ın kulu çıkıp “Bizim partimizin adında adalet yazıyor bu ne lahana turşusu” diyemedi.
İtiraz edenlerin çoğunun itiraz sebebi bile ikiyüzlü “Efendim, ben yıllarca bu partiye oy verdim. Bunu bana nasıl yaparsınız!”
Vah vah çok üzüldük vallahi. Başkalarının çocuklarının hakları mülakatla yenilirken “bu nasıl yapılır” diye sormayan güzelim yurdum insanı iş kendi başına gelince “bu bana yapılır mı?” oluyor.
Geçenlerde bir arkadaş ayrımcılıktan şikayet edince bir muhterem “yahu tepeden bakan araya soktuk, biz bile yapamadık” diye üzüntüsünü bildirdi. O bakana ulaşabiliyor ya ulaşamayanlar ne yapsın?
Seçimde kantarın topuzu ağır basınca fora “mülakatı kaldırıyoruz” Sanki başkası getirmiş gibi…
Peki, mutlu olmak için ne yapıyorduk?
Açalım Flash TV’yi vur patlasın çal oynasın yapalım ya da Bülent ablamızla beraber “Bir elimde cımbız bir elimde ayna, umurumda mı dünya” diyelim...