Son yazılarımda özellikle vurguladığım şu konuyu tekrar belirtmek isterim:
Son dönemde hemen hemen kuralların hiçe sayıldığı, güç mücadelelerinin, büyük güçler arasında kapışmaların yoğun bir şekilde yaşandığı, ekonomik istikrarsızlıkların, krizlerin arttığı bir dönemden geçiliyor.
Bununla birlikte batılı ülkelerde aşırı sağ hareketlerin ve göçmen karşıtlığı meselesinin daha da arttığı söylenebilir. Bizde de göçmen politikasının olmaması en çok eleştirilen konuların başında geliyor doğrusu.
Açıkçası bu süreçte genel olarak basıncın arttığı ve bireylerin kendilerini daha sıkışmış, kuşatılmış hissettiği belirtilebilir.
Bir önceki yazıda da belirttiğim üzere böylesi bir atmosferde bireyler sahip olduklarını, ailesini, etrafını muhafaza etmeye çalışabilir. Sahip olduklarına daha da sarılabilir. Zira dışarıda öncesinden daha farklı, alışkın olmadığı bir şeyler oluyor.
Bu bağlamda Yeniden Refah Partisi’nde neler olduğu konusunda birkaç kelam etmek isterim. Partiye dikkat kesilenler çoğunlukla başta ekonomi olmak üzere birçok sorundan dolayı memnun olmayan, bir o kadar da kazanımlarını kaybetmek istemeyen seçmenler.
Bir önceki seçimde Yeniden Refah Partisi’nin kazanan tarafta yer alması önemli bir gösterge ve bu da muhalefetteki rakiplerine göre partiye psikolojik bir üstünlük sağlıyor.
Hem kazanan tarafta hem de yaşanan olumsuzlukları sert bir şekilde eleştiriyor. Büyük bir konfor alanına sahip de denilebilir.
Böylelikle seçmende kazanımlarını muhafaza ederek, ekonomi gibi zorlandıkları konularda yeni bir duruş ortaya koyan Yeniden Refah Partisi’ne yönelebiliyor. Bir anlamda seçmende kaybetmiyor. Hatta Yeniden Refah’ın söylemleriyle kazanımlarının daha da garantide olduğunu hissediyor gibi.
Ayrıca partinin teşkilat çalışmalarının da başarılı olduğu söylenebilir. Sahada birkaç defa teşkilat mensuplarına denk geldim. Hani denir ya işi çekirdekten biliyor diye. Bir anlamda seçmenin gönlüne girmek için arı gibi çalışıyorlar. Nihayetinde bu geleneğin hafızasında teşkilatlanmanın önemi büyük. Açıkçası bu geleneği en iyi bilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm bu gelişmeleri yakından takip ettiği düşüncesindeyim.
Öte yandan İstanbul için İYİ Parti Buğra Kavuncu ismini açıkladı. Açıkçası Kavuncu bir önceki yerel seçimler tecrübesinden dolayı da güçlü bir aday.
Zafer Partisi’de adayını açıkladı. Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Azmi Karamahmutoğlu. Açıkçası Karamahmutoğlu da güçlü bir aday.
DEM Partisi’nin İstanbul adayı için Başak Demirtaş’ın ismi konuşuluyor. Henüz adaylık netleşmedi ama şimdiden şunu söyleyebilirim. Demirtaş da güçlü bir aday. Geçen yazıda da belirtmiştim. İstanbul’da birçok Kürt kardeşimizle görüştüm diye. Ekonomiden çok şikâyetçiler. Kimlik konularından ziyade öncelikli olarak sorunlara çözüm bekliyorlar. Diğer taraftan genel olarak özellikle de gençler Öcalan’ın ismini bile duymak istemezken Selahattin Demirtaş’ın ismini dillerinden düşürmüyor.
Ve 28 Ocak Pazar günü Saadet Partisi de İstanbul adayını açıklayacak.
Dolayısıyla İstanbul’da kıran kırana bir seçim yarışı bizleri bekliyor.
İstanbul’da rekabetin kızıştığı bu süreçte İmamoğlu’nun işinin kolay olmadığı söylenebilir. Ama bir taraftan da bu durum İmamoğlu’na seçmen nezdinde bir mağduriyet, bir yalnızlık duygusu da ortaya çıkarabilir. Ve bu tablo iyi yönetilebilirse İmamoğlu daha da büyüyebilir. Tekrar belirteyim iyi yönetilebilirse…
Son olarak yukarıda belirttiğim şu cümlenin altını çizmek isterim:
‘Açıkçası bu süreçte genel olarak basıncın arttığı ve bireylerin kendilerini daha sıkışmış, kuşatılmış hissettiği belirtilebilir.’
Asıl sonucu elbette sandıklar açılınca göreceğiz. Ve fakat son dönemde dünyada ve ülkemizde yaşanan birçok gelişme sebebiyle ve özellikle de ‘genel olarak artan basınç ve bu kuşatılmışlık hissi’ sebebiyle milliyetçi ve Atatürkçü seçmenin bu seçimde belirleyici bir rol oynayabileceği düşüncesindeyim. Tıpkı bir önceki seçimlerde olduğu gibi.