Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu hafta Suudi Arabistan, Katar ve BAE’den oluşan Körfez turuna çıkıyor.
Bu geziye 200'den fazla iş insanının katılacağı söyleniyor. Bu iyi bir gelişme. Açıkçası iş insanlarının yollarının açıldığı, engeller yerine işlerin tıkır tıkır yürüdüğü günleri özledik.
Diğer taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftaki şu açıklaması da önemliydi:
“Uluslararası rezerv birikimini artırmak için rasyonel politikaları hayata geçiriyor, uluslararası yatırımları ülkeye çekmek için çalışıyoruz”
Son günlerdeki adımlarla, açıklamalarla birlikte ekonomideki olumsuz gidişat için harıl harıl çıkış yolları aranıyor denilebilir. Özellikle de yabancı yatırımcıya mesaj üstüne mesaj iletiliyor.
O zaman şu soruyu soralım:
“Bu süreçte kalıcı sermaye gelir mi?”
Bu noktada, son yazımdan küçük bir bölüm belirtmek isterim:
“Açıkçası yabancı yatırımcı tam garantiyi görmeden kalıcı adımları atmak istemeyebilir. Bazı ülkelerden sıcak para yakın vadede gelebilir belki. Asıl kalıcı sermayenin gelmesi için yatırımcıya ‘güven duygusunun’ hissettirilmesinin önemli olduğu düşüncesindeyim.”
Konuyu daha da detaylandırmak için şu soruyu da soralım: “Kalıcı sermaye hangi koşullarda gelebilir?”
Ve bir örnek ile açıklamaya çalışalım.
Hedef kitlesi özellikle gençlerden oluşan büyük bir firmanın (markanın) ülkemizde müşterek yatırım ortaklığı ya da doğrudan yatırım yapma amacıyla çalışmalara başladığını düşünelim.
Bu kapsamda ilk iş olarak firmanın genel müdürü konuyla ilgili yetkililere tüm teknik detayların çalışılması talimatı verecektir.
Firma yetkilileri öncelikle ülkemizdeki işgücü, hammadde, pazar bilgisi, dağıtım kanalları, hedef kitlesi gibi birçok teknik konuyu araştıracaktır.
Ve kapsamlı bir araştırmadan sonra genel müdüre yatırımın teknik açıdan olumlu gibi görünse de ekonomide yaşananlar sebebiyle yüksek riskleri barındırabileceği gibi bir raporun sunulduğunu varsayalım.
Genel müdür raporu okuduktan sonra konuyla ilgili yetkililere muhtemelen şunu söyleyecektir:
“Ekonomiyle ilgili riskleri en ince ayrıntısına kadar takip edelim. Uygun koşullar oluşmadan harekete geçmeyelim, şimdilik gelişmeleri yakından izleyelim.”
***
Açıkçası yatırımcının talep ettiği koşulların en başında hukuk, adalet geliyor. Ki hukuk, adalet konusunda durumumuz ortada. Bu konuda detay detay yazmadan sadece ‘Can Atalay’ ismini belirtmek yeterli olur sanırım.
Diğer taraftan son dönemde ekonomi yönetimiyle ilgili gelişmelere bakacak olursak;
Seçimlerden sonra Mehmet Şimşek, Hafize Gaye Erkan ve birkaç yeni isim dışında pek bir değişiklik olmadı.
Örneğin uzmanların belirttiği ‘arka kapıdan yaklaşık 250 milyar dolar satılması’ hadisesine rağmen Merkez Bankası Başkan Yardımcıları ve Para Politikası Kurul üyelerinde herhangi bir değişiklik olmadı.
Tartışmalı TÜİK verilerine rağmen TÜİK’te de herhangi bir değişiklik olmadı.
Diğer taraftan bu gözler ‘tez danışmanlığından ekonomi alanına hızlı yükseliş gibi ne örnekler gördü ya da bu kulaklar ‘Ocak ayında eksi enflasyon bekliyorum’, ‘Dolar 3 lirayı geçerse yüzüme tükürün’ gibi ne cümleler duydu.
Görünen o ki, ekonomide bunca olumsuzluğa rağmen alt ekiplerle ilgili gereken değişiklik henüz olmadı.
Öte yandan derli toplu bir ekonomi programı da ortaya konmadı. Ki yatırımcı hedefleri bir bir görmek ister.
Bir de üst üste vergilerin yağmur gibi yağdığı bir ortamda yatırımcı ne düşünür?
Bir gece bir bakarsınız bizim yatırım yapacağımız sektörle ilgili de şak diye vergi salınabilir. Hatta sıkıntılar devam ettikçe vergiler de devam eder diye düşünebilir.
Özetle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ya da Mehmet Şimşek’in açıklamaları olumlu olsa da yatırımcıya güven duygusunu tesis edecek adımların henüz tam olarak atılmadığı söylenebilir.
Tekrar olacak ama ‘arka kapıdan yaklaşık olarak 250 milyar dolar satılması’ meselesinin altını özellikle çizmek isterim. Bu sıkışıklıkta büyük para.
Bu parayla neler neler yapılırdı…
Yıllar içinde yerinde sayan ‘sanayi sektörü’ için çıkış yolları ortaya konabilirdi. Özellikle de bazı sanayicilerin ‘müteahhit’ olmamaları için yeni bir yol haritası ortaya konabilirdi.
Yüksek katma değerli üretim konusunda daha fazla destek paketleri açıklanabilirdi.
Genç girişimcilere daha fazla destek verilebilirdi ve şu an birkaç “unicorn” yerine daha fazla “unicorn”umuz olabilirdi.
***
Son günlerde vergiler yağmur gibi yağıyor, yağıyor da kamunun tasarruf paketiyle ilgili yağan bir yağmur henüz görmedik.
Tasarruf paketini geçtim içinde tasarruf geçen bir cümle de duymadık.
Ayrıca ‘haksız rant gelirlerinin’ vergilendirilmesiyle ilgili bir adım da duymadık.
Öte yandan milyarlarca dolar ihale alan bazı kurumlara birçok defa uygulanan ‘vergi afları’ ortadayken…
Bu vergilerle hep mi vatandaşın kapısı çalınacak?
Biraz da ballı börek ihaleleri alan kurumların kapısı çalınsın.