Salgınla birlikte “tarım ve hayvancılık” sektörünün stratejik bir noktaya geldiği aşikârdır. Ve dolayısıyla, son dönemde en çok üzerinde durulan konular arasında tarımsal üretimin artırılması, gıda enflasyonunun kontrol altına alınması ve tarımsal istihdamın desteklenmesi yer alıyor.
Öte yandan, gıda fiyatlarının el yaktığı ve maalesef çiftçilerimizin yaş ortalamasının 50’nin üzerinde olduğu, yani bir anlamda tarımda çalışan sayısının gittikçe azaldığı tam da bugünlerde, tarıma dair yapılan her çalışma son derece önemlidir ve değerlidir.
Bu bağlamda, geçen hafta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in “Başka Bir Tarım Mümkün” vizyonuyla tanıtımını yaptığı toplantıda söyledikleri dikkat çekiciydi doğrusu…
Tam da bu noktada, toplantıda anlatılanların daha da detaylandırılması amacıyla, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e yönelttiğim sorular ve Soyer’in cevapları şu şekildedir:
"Başka Bir Tarım Mümkün" vizyonunu kısaca anlatabilir misiniz?
Eskiden savaşlar topla tüfekle, işgaller askerlerle ve postallarla olurdu. Bugünün savaşları ve işgalleri ise tohumla, ilaçla ve topraklarımızı çoraklaştıran, köylümüzü esir eden yanlış tarım politikaları ile oluyor. Bugün bu kutsal toprakların karşı karşıya kaldığı bu büyük işgale yine İzmir’den başlamak üzere başkaldırıyoruz. Yoksulluğa ve kuraklığa karşı ilk adımımızı, ‘Başka Bir Tarım Mümkün’ diyerek atıyoruz.
İzmir’de yaklaşık 1,5 milyon kişi ekmeğini tarımdan kazanıyor, üstelik Türkiye’nin tarımsal üretiminin çok önemli bir miktarını yine İzmir karşılıyor. Bu nedenle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin en temel önceliği, bu toprakların bereketini artırarak refahını büyütmek, bu kentte yaşayan insanların sağlıklı gıdaya ulaşmasını kolaylaştırmaktır.
Yabancı tohumlar ülkemizi istila ederken, topraklarımız çoraklaşırken, göllerimiz bir bir kururken yerli ve milli olma hamaseti bir anlam ifade etmiyor. Bizi biz yapan toprağımızdan, suyumuzdan ve doğamızdan daha yerli ve milli ne olabilir? Tarım tekelleri daha da büyüsün; yabancı şirketler borç batağı altında ezilen köylümüze daha da fazla ithal tohum, daha çok ithal ilaç, ithal yem ve hayvan satsın diye; topraklarımızın kuraklaşmasına ve halkımızın yoksullaşmasına asla izin vermeyeceğiz. Milletimiz için yoksulluğun ve topraklarımız için kuraklığın kader olmadığını çok iyi biliyoruz. Biz üreticimizle yan yana, yerli ve milli bir tarım politikası inşa ediyoruz.
“İzmir Tarımı” başlığı altında geçtiğimiz günlerde Küçük Menderes havzasında ilan ettiğimiz hareket, özü itibariyle İzmir’den başlayarak tüm Türkiye’de yeni ve farklı bir tarım ekonomisi inşa etme projesidir. Kuraklık ve yoksulluğa karşı, yerli ve milli bir tarım modelidir. Tarımda dışa bağımlılığımızı sonlandırmak için geliştirdiğimiz, İzmir’den doğan yepyeni bir vizyondur
2019 verilerine göre Türkiye’de suyumuzun yüzde 77’si tarım için kullanılıyor ve bu durum acilen değişmez ise yakın bir gelecekte içme sularımız tehlikeye girecek. İzmir Tarımı, ekonomik değeri yüksek ve suyu az tüketen stratejik ürünleri destekleyerek tarımsal sulamada harcanan suyu yüzde elli oranında azaltmayı hedefliyor. Yeni politikamızın ikinci farkı ise yoksullukla mücadele hedefi. Biz tarımı sadece tarlada yapılan ve sonlanan bir zirai faaliyet olarak görmüyoruz. İzmir Tarımı, tohum aşamasından başlayıp son tüketiciye uzanan tüm süreçleri kapsıyor. Satış ve pazarlamayı en baştan planlayarak ürünlerimizin katma değerini büyütüyor, yoksullukla mücadele ediyor ve refahı artıyoruz.
Tarımda başarılı marka hikâyelerimizin sayısı maalesef istenen düzeyde değil. Özellikle bu konu ile ilgili yorumunuz nedir?
Bizim burada yapmak istediğimiz “Başka Bir Tarım Mümkün” felsefesiyle şekillenen İzmir Tarımı’nın, marka değerini büyütmek. İzmir’de bu vizyon ve strateji çerçevesinde üretilen ürünlerin; hem doğanın, hem de insanların sağlığını koruyan bir uygulama olduğunu anlatmak ve İzmir Tarımı’nın farkını ortaya koymak.
Özetle, en büyük önceliği kuraklık ve yoksullukla mücadele etmek olan İzmir Tarımı ile sulama ihtiyacı olmayan, ekonomik değeri yüksek, yerel tarım ürünlerini alım garantisi ile destekleyip bu ürünlerin markalaşmasını ve pazarlamasını sağlayacağız. Bu sayede küçük üreticinin örgütlenmesini teşvik ederek çiftçilerimizin doğduğu yerde doyabilmesinin önünü açacağız. Yerli tohumları ve hayvan ırklarını yaygınlaştırarak tarıma sahip çıkacağız. Şehirlerimizde yaşayan milyonlarca insanın sağlıklı, güvenilir ve ekonomik gıdaya erişmesinin önünü açıyor.
Geçen yıl yapılan yasal düzenleme çerçevesinde kırsal yerleşim özelliği taşıdığı tespit edilen mahallelerin "kırsal mahalle" kabul edilmesi konusunda yorumunuz nedir?
Türkiye’de tarımın içine düştüğü sıkıntıların en temel sebeplerinden biri; 8 yıl önce, 2012 yılında Büyükşehir Yasası ile toplamda 16 bin 220 köyün kapatılması oldu. Buna karşı Seferihisar’da “Geleceğin Köyleri” adıyla bir hareket başlatmıştık ve kısa sürede 1000’e yakın köyün katıldığı bu oluşum tüm Türkiye’ye yayılmıştı. 2013 yılında Teos Antik Kenti Tarihi Parlamentosu’nda, yüzlerce köy muhtarıyla bir araya gelerek Büyükşehir Yasası’yla kapatılan köylere karşı tepkimizi haykırdık ve mücadelemizi başlattık.
Çünkü köylerin mahalleye dönüştürülmesinin, bir isim değişikliğinden ziyade Türkiye tarımının çökmesine neden olacak sonuçlar doğuracağını biliyorduk. Ne yazık ki dediğimiz gerçek oldu ve bu yasa değişikliği sonrası aradan geçen 8 yılda Türkiye tarımı, hiçbir zaman olmadığı kadar büyük yara aldı.
Yakın zamanda bir torba yasa ile köylerin “kırsal mahalle” olarak belirlenebilmesinin önü açıldı. Bu yasa bir kez daha, bizim köy kapatmalara karşı mücadelemizin haklılığını ortaya koydu. Şimdi adı mahalle olarak değiştirilen tüm köylerimizin kırsal mahalle statüsü için başvurularını bir an önce ilçe belediyelerimize gerçekleştirmesi için çağrıda bulunuyoruz.
Kırsal mahalle olarak belirlenecek köylerde; vergi, harç ve su gibi çeşitli muafiyet ve indirimler getirilmesi, elbette olumlu bir gelişme ama yeterli değil. Köyler kapatılınca ortak mülkiyet alanları, ortak meralar ve araziler elden çıkmıştı. Yapılan düzenleme bu malları, köylere geri vermiyor.
***
Buradan hareketle, “Başka Bir Tarım Mümkün” vizyonuyla tarım konusunda bu denli detaylı bir çalışmanın yapılması son derece kıymetlidir. İçinde ürün envanteri ve planlaması, tarımsal destek çalışmaları, markalaşma, satış, pazarlama, ihracat, araştırma geliştirme, eğitim gibi birçok başlığın yer aldığı bu çalışmada özellikle dikkatimi çeken ise; yakında açılacak olan “girişimcilik merkezinde” önceliğin tarıma verilecek olmasıdır. Ayrıca, Gediz Deltası Sasalı’da iklim değişikliği ve kuraklık ile ilgili tarım araştırmalarının yapılabileceği bir merkezin açılacak olması da önemlidir.
Kısacası, topraktan, doğadan o kadar uzak kaldık ki böylesi çalışmalar umudumuzu artırıyor doğrusu…