Ekonomide derinleşen sorunların çok daha hissedilir olmasıyla birlikte kitlelerde biriken basınç da doğru orantılı olarak gün yüzüne çıkıyor.
Tek bir faktör olarak ekonomiyi işaret etmek basıncı tarif etmek için elbette yeterli değil…
Özgürlüklerin kısıtlanmasından liyakatsizliğe, yozlaşmadan yolsuzluğa, keyfilikten verimsizliğe, borçlardan hayal kırıklıklarına…
Nereye baksanız sorun…
Nitekim kitlelerin böylesi bir ortamda sesini duyuramaması ya da kendisini sorunlarla bir başına hissetmesi de basıncın artmasına alan açıyor olabilir.
Ve sorunlar ağırlaştıkça…
Aniden petrolün topraktan fışkırması gibi herhangi bir olayda kitlelerin bünyelerinde tutmakta zorlandıkları basınç da fışkırıyor.
İşte tam da bu noktada, sosyal medyanın çarpan etkisini de unutmamak gerekiyor.
Türkiye’de Internet World Stats, 2022 verilerine göre; nüfusun % 84,5’i internete erişim sağlayabiliyor. Diğer taraftan, nüfusun % 80,8’i sosyal medya kullanıcısıdır. Yaklaşık olarak Youtube kullanıcı sayısı 57,4 milyona, Instagram kullanıcı sayısı 52,1 milyona, Facebook kullanıcı sayısı 34,4 milyona ve Twitter kullanıcı sayısı 16,1 milyona ulaşmıştır (Kaynak: Digital 2022).
Buradan hareketle, sosyal medya hayatımızın önemli bir parçası haline geldi denilebilir.
Sosyal medya, en basit tanımla bireylerin duygusal deneyimlerini paylaşabildikleri bir platformdur. Bireylerin kişisel olarak, herhangi bir konuda olumsuz deneyimlerini sosyal medyada paylaşması, bir anda, kolektif olarak o konuya ilişkin olumsuz duyguları ortaya çıkartabilir.
Bir anlamda saniyeler içinde olumsuz duygular katlana katlana ortaya saçılabilir. Yani hiç beklenmedik bir anda bir kriz ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Ve bu noktada, önemli konulardan biri duyguların yönetimidir. Ki böyle durumlarda krizi yönetmek de kolay değildir.
Hâlihazırda petrol misali fışkırmayı bekleyen basınç, sosyal medyadaki olumsuz paylaşımlarla birleşince… Kartopunun çığa dönüşmesi an meselesi olabiliyor.
Dolayısıyla bu süreçte siyasetçilerin en çok dikkat etmesi gereken alanlardan birisinin sosyal medya olduğu aşikârdır.
Şöyle ki;
Seçime adım adım yaklaştığımız bugünlerde her söylenen ya da yapılan faaliyetler siyasetçilerin hanelerine olumlu ya da olumsuz olarak yazılıyor.
Açıkçası sosyal medyanın da etkisiyle söylenenlerin ya da yapılanların etkisi birken ona çıkabiliyor.
Herhangi bir konuyla ilgili uzun uzun anlatılan bir röportajın 1 dakikası ya da 20 saniyesi sosyal medyada paylaşılarak olumlu ya da olumsuz olarak birden söylenenlerin etkisi büyüyebiliyor. Ki bu durum takipçilerin duygularını etkileyebilir. Bu noktada troll olarak tarif edilen bir güruhunda bu etkiyi maalesef hızlandırdığı söylenebilir.
***
Savunma sanayisinde teknoloji geliştirme çalışmalarının ciddi bir ilerleme içinde olduğu ortadadır. Zira savunma sanayisinde dışa bağımlılığın giderek azalması, yerli üretim düzeyinin gün geçtikçe istenen seviyelere ulaşacak olması, sevindirici bir gelişmedir.
Öte yandan bu alandaki olumlu gelişmeler ekonomiye ve dolayısıyla refah seviyesinin yükselmesine de olumlu katkı sunmaktadır.
Bu bağlamda, herkesin dilinde olan ‘ekonomik ve siyasi bağımsızlık teknolojik bağımsızlıktan geçiyor’ sözünün şartı da bir anlamda teknolojiyi üreten ülkeler grubunda yer almaktan geçiyor denilebilir.
Yani teknoloji hâkimiyeti açısından ‘teknoloji liderleri’ grubunda yer almak bugünün dünyasında çok önemli bir hedeftir. Bunun için de teknolojiyle ilgili tüm alanlarda ilk sıralarda olmak için çalışmaların hızlandırılması önemlidir.
Teknoloji geliştirme çalışmaları kapsamında ülke genelinde önemli bir duyarlılık oluşmaya başlamış olup, bu konuda ciddi emekler harcanıyor. Bu alanda, insansız hava aracı üreticisi Baykar’ın katkısının önemli olduğu ortadır.
Öte yandan son günlerde Ali Babacan’ın Baykar firmasıyla ilgili söyledikleri tartışılıyor. Açıkçası Babacan’ın yerinde olsam Baykar firmasını ziyaret ederdim. Bu ziyaret vesilesiyle hem son günlerde belirtilen konularla ilgili konuşulabilir hem de savunma sanayisiyle ilgili yapılan çalışmaların ne denli önemli olduğunun altı çizilebilir. Ve bu konuda yolun başında olan firmalara da ilham kaynağı olunabilir.
Şu bir gerçek ki günümüz dünyasında güçlü ekonomiye ve sürdürebilir büyümeye sahip olabilmenin yolu girişimcilerden geçiyor. Dolayısıyla “girişimcilik” kültürünün ülke geneline yayılması mühim bir hadisedir.
Bu noktada, 2022 yılında yerli girişimler 1.74 milyar dolar yatırım aldı. Elbette bu rakam dışarıyla karşılaştırıldığında yeterli değil ama önceki yıllara göre gelişimin de anlamlı olduğu düşüncesindeyim.
Hazır teknoloji konusundan bahsederken şunu da belirtmeden olmaz sanırım. Ülkemizde Ar-Ge çalışmalarına verilen destek henüz istenen düzeyde değildir. Umarım bu alanda çalışmalar daha da hızlanır.