Yerel seçimlerden sonra sahaya biraz ara vermiştim. Ki seçim sonuçlarının sindirilmesi açısından da iyi oldu doğrusu.
1 haftayı geçti sahadayım. Önce İstanbul’la başladım sonra Ankara’ya geldim.
Öncelikle şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Taraflar çoğunlukla seçim sonuçlarından memnun. Muhalefet tarafı kendi deyimiyle yıllar sonra böylesi bir zaferden ziyadesiyle memnun. En çok da değişim umudunun ortaya çıkmasından memnun. Açıkçası sonunda tünelin ucunda ışığın görünmesi kalabalıkları heyecanlandırmış, umutlandırmış vaziyette. Koşullar ciddi şekilde zorlasa da bir taraftan da umudun yeşerdiği belirtilebilir.
AK Partililer de çoğunlukla memnun. Ekonomi başta olmak üzere birçok konuda şikâyetlerin duyulmaması bardağı taşıran son damla olarak belirtiliyor. Ve seçim sonuçlarıyla birlikte yukarıdakilerin seçmeni tekrar ‘özne’ olarak göreceği beklentisi hâkim.
Sohbet biraz daha derinleşince… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplumun verdiği mesajı iyi okuyacağı ve dolayısıyla önümüzdeki dönemde birçok konuda iyileşme olabileceği umudu sönmüş değil. Yani Erdoğan’a olan duygusal bağlantıda zayıflama emareleri ciddi şekilde görülüyor yalnız tam bir kopma söz konusu değil. Erdoğan bazı konularda iyileşme tablosu ortaya koyabilirse… Duygusal bağlantıda eskisi gibi olmasa da toparlanma olabilir. Aslında bu da şuna işaret ediyor:
“Günbegün sıkıntıların şiddetinin artmasına rağmen, hâlihazırda seçmenin çoğunluğunun Erdoğan’a kızmasına rağmen çözüm de yine Erdoğan’dan bekleniyor. Ki yerel seçimde de seçmen mesajı direkt Erdoğan’a verdi.”
Bu bağlamda en çok şikâyet edilen konuların başında ekonomi geliyor. İkinci konuda sığınmacı meselesi… Özellikle de bu konuda herhangi bir politikanın olmadığı düşünülüyor. Bir taraftan da sığınmacı konusunun ‘milliyetçilik duygusunun’ kabarmasına da sebep olduğu söylenebilir. Açıkçası seçmenin söylediklerinin satır aralarında bu hemen hissediliyor.
Gelinen bu noktada AK Parti açısından durum daha da sıkıntılı. Parti içindeki dağınıklık, partinin rekabet yeteneğindeki düşüş dışarıdan da hissediliyor, görülüyor. Bir anlamda AK Parti’nin ‘nevrötik örgüt’ yapısından kurtulmadan eskisi gibi politikalar üretmesi beklenemez. Bu yapıdan da kurtulması için kökten bir değişime ihtiyaç olduğu aşikâr.
Dolayısıyla AK Parti tarafında durum sanılandan daha ciddi. Gerekli değişimler yapılamazsa partinin geleceğinin pek parlak olmayacağı söylenebilir. Bu noktada rakip partilere de fırsat penceresinin açıldığı muhakkak. Tabii bu fırsatı diğer partilerin kullanıp kullanamayacağını zaman gösterecek.
Bunca soruna rağmen AK Parti’nin yerini temelden sarsacak bir partinin de henüz çıkmadığı görünüyor. Burada partiden ziyade liderlik faktörünün devreye girdiği düşüncesindeyim. Yani ‘Erdoğan faktörü’.
Öte yandan yerel seçimlerle ilgili önemli sonuçlardan birisi de bundan sonra siyasi dengenin daha çok AK Parti, CHP arasında olabileceği söylenebilir. Dolayısıyla CHP’nin üzerinde sanıldığından daha fazla sorumluluk olduğu belirtilebilir. Bir anlamda kazanılan belediyelerde iyi iş çıkarılabilirse CHP etki alanını çok daha güçlendirebilir. Ki bunun için de sahada büyük bir potansiyel olduğu görünüyor. Açıkçası sosyolojideki değişim rüzgârı da CHP’nin tarafında. Önemli olan bu rüzgârın nasıl yönetileceğidir.
Sahada muhafazakâr bir ablamızla uzun uzun sohbet imkânım oldu. Sırf kızlarına söz verdiği için ilk defa Altı Ok’a mührü bastığını söyledi. Yalnız çok ilginç bir şey söyledi ablamız:
“Mührü basarken inşallah CHP kazanamaz” diye bastım dedi. Bunu demesine rağmen mührü basmış. Bir taraftan da AK Parti’yle ilgili seçim sonuçlardan memnun olduğunu belirtti.
“Bizim neler çektiğimizi AK Parti, özellikle de Cumhurbaşkanımız görmedi. Hiçbir masrafa yetişemez olduk. Altı Ok’a mührü basmak zor oldu ama seçim sonuçlarından da memnunum” dedi.
Bu sözlerin derinlerine inildiğinde çok şey ifade ediyor doğrusu. Öncelikle muhafazakâr Kürt ablamızın AK Parti’ye sadakatinin ne denli zayıfladığını gösteriyor. Diğer taraftan da ilk defa Altı Ok’a mührü basanların önemli bir seçmen kümesine tekabül ettiği anlamına geliyor. Ki sahada bu şekilde cevapları çok duydum. Dolayısıyla bu kümeye kurgulanacak dilin ‘hayati’ olduğu düşüncesindeyim. Hayati diyorum zira bu fırsat kullanılamazsa bu seçmen kümesinin bir daha bu alana yaklaşması zor olabilir.
Ve ablamız şöyle devam etti:
“Yalnız bu seçimde oyumu CHP’ye vermiş olmam genel seçimlerde de CHP’ye vereceğim anlamına gelmez. Devlet yönetmek başka bir şey. Bunu yapabilecek mi göreceğiz.”
Açıkçası CHP’yle ilgili blokajın kırılması önemli. Bu blokajın kırılmasının devamında yönetme iradesinin gösterilmesi ise seçmene asıl hissettirilmesi gereken husus. Bunu da önümüzdeki dönemde atılan adımlarla birlikte göreceğiz doğrusu.
Sahada AK Parti’de Erdoğan dışında başka bir aktörün olup olmadığı konusunda tekrar sorular sordum. Bu sefer eski ile yeni dönemi de katarak isim havuzunu daha geniş tutup Numan Kurtulmuş’tan Süleyman Soylu’ya, Bilal Erdoğan’a, Hulusi Akar’dan Selçuk Bayraktar’a, Hakan Fidan’a kadar birçok ismi sordum. Burada iki isim dışında geride kalanlara olumlu yanıt gelmedi doğrusu. Ayrıca muhalefet tarafında da İmamoğlu, Yavaş, Özel ve Demirtaş’ı sordum. Bir sonraki yazıda detayları belirteceğim.