Bastığım her toprak parçasında ağıtlar yakılıyor
Hem de öyle yanık yakılıyor ki sanki yürekler kavruluyor
Dokunduğum her yürek parçasından haykırışlar fışkırıyor
Hem de öyle dipten ki sormayın gitsin
*
Şöyle bir kafamı kaldırıyorum gökyüzüne doğru
O uçsuz bucaksız felek virane olmuş ki sormayın gitsin
Bulutlar hep bir olmuş yas tutuyor sanki
O bembeyaz bulutlar olmuş simsiyah
Ve ansızın kapkara bir kar yağmaya başlıyor
İnceden inceden yüreğimizi üşütüyor ki sormayın gitsin
*
Ve sular altındaki Halfeti’nin öyle bir canı yanıyor ki
Kapadokya’nın yer altı şehirleri kedere bulanıyor
Ve Cumalıkızık’ın dar sokakları öyle bir of çekiyor ki
Tortum Şelalesi’nin gözyaşları sel oluyor
*
Ta uzaklarda tutsak bir turna gözüme çarpıyor
Uçamıyor, gezemiyor, sanki nefes alamıyor gibi
Derinden sessizce ağlıyor, belli ki canı yanıyor hepimiz gibi
Belli ki düşkün olmuş bizim eller gibi
*
Ellerimle toprağa ektiğim güllerin canı solmuş
Gözüm gibi baktığım kiraz ağacı hayata küsmüş
Terk etmiş herkes gibi o parlak güneş de bizi
Serde bir yas havası var ki sormayın gitsin
*
Ve hep bir olup feleğe çatıyoruz
Tan yeri ne zaman ağaracak diye
Bu tutsaklık ne zaman bitecek diye
Bu kara yas ne zaman sona erecek diye
Kurumuş bu yeşiller ne zaman cana gelecek diye
*
Gözünün feri gitmiş bu yürekler ne zaman özgürlüğe kavuşacak diye
Ve adalete susayan bu mühürlü dudaklar ne zaman konuşacak diye
*
Anlayacağınız kimle konuşsam, nereye baksam hep karşıma çıkıyor
Sanki hep bir elden yeter artık diye isyan ediliyor
Sanki hep bir elden özgürlük, adalet nerede diye feryat ediliyor
*
Sahi özgürlük, adalet nerede?