“Askerlerimizin yolunda öleceğiz. Ölürüm yiğitlerimin yoluna…
Hain oğlu, hainler ne istiyorsunuz? Biz oturduğumuz, durduğumuz yerde…
Biz kaçmayız, biz Osmanlı’nın kadınıyız, kaçmayız ölümden… Askerimle giderim, ölürüm.”
Bu feryat sınırda bir ninenin yüreğinden süzülüp geldi… İzlerken yüreğim titredi, burnumun direği sızladı. 84 yaşındaki Hataylı Meryem ninenin gözyaşları içinde tüm düzene haykırışıydı bir anlamda…
Tam da bu, kolektif hafızanın bir göstergesi değildir de nedir? Meryem ninenin dokunaklı ağıtında bu toprakların tüm geçmişi yer alıyor doğrusu…
Aslında tüm her şey “Ne istiyorsunuz? sorusunda gizli…
Nitekim süslü cümlelere gerek yok! Ninemizin dilinden bir çırpıda kelimeler dökülüveriyor…
Tüm saflığıyla, tüm berraklığıyla…
Bu topraklar sadece bizlerden ibaret değil, tüm yaşanmışlıkların bir sonucudur.
Meryem nine bu toprakların feryadını haykırmıştır bir anlamda…
Öyle içten, öyle derinden…
Bazıları gibi kendini gösterme çabasıyla davranmamıştır ya da kameralara poz vermeye çalışmamıştır.
Bazıları gibi üzülüyor gibi, bir anlamda “mış gibi” davranmamıştır Meryem nine…
Feryadı bu toprakların kaynağından geliyor, sanki tüm yaşanmışlıklar yüreğinden fışkırıyor Meryem ninenin…
Bu vesileyle, şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
DEĞİŞİM “BEN GELDİM” DİYE BAĞIRIYOR
Hemen hemen tüm yazılarımda teknoloji geliştirme çalışmalarının ne denli önemli olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Zira savunma sanayisinde teknoloji geliştirme çalışmalarının ciddi bir ilerleme içinde olduğu ortadadır. Özellikle son bir haftadır sahada SİHA’ların, İHA’ların ne kadar önemli işler yaptığını izliyoruz. Bugün de görüldü ki, teknoloji geliştirme çalışmaları, yaratıcı fikirlerin ortaya çıkması stratejik üstünlük bağlamında önemlidir.
Dolayısıyla, araştırma geliştirme, girişimcilik, inovasyon gibi kavramların ülke genelinde yaygınlaştırılması önemli ve değerlidir.
Zira değişim, “ben geldim” diye bağırıyor…
Artık bunu görmemek dünyayı okuyamamak demektir.
Hele ki popülizmin, korumacı politikaların bu kadar arttığı, her ülkenin kendi içine yoğunlaştığı ve dolayısıyla birliklerdeki bağların zayıfladığı, güvenlik ve ekonomi ile ilgili kaygılarının en üst seviyeye çıktığı tam da bu dönemde, bazı önemli hususları belirtmek isterim:
Öncelikle, dönemin ruhunda kutuplaştırma, ötekileştirme değil, tam tersine birlik ve beraberlik etrafında kenetlenme yer alıyor. Bu noktada, tüm siyasilere, tüm paydaşlara büyük görevler düşüyor. Zira öyle bir dönemden geçiyoruz ki, ancak birlik olarak tüm bu badireler atlatılabilir. Toplumun tüm katmanlarının ortak bir vizyonda bir araya gelmesi önemli bir meseledir.
Zira dünya genelinde sıkıntılı günlerden geçiliyor. Dolayısıyla, hep birlikte hareket etmemiz çok değerlidir. Bu bağlamda, TBMM'de grubu bulunan 4 siyasi partinin İdlib'de askerlerimize yönelik yapılan hain saldırıya ilişkin ortak bir bildiri yayımlaması anlamlıdır.
Ayrıca, sorunların “ortak akıl” zemininde çözümlenmesi ve teknoloji geliştirme çalışmalarının toplumun geniş kesimleri tarafından içselleştirilmesi de çok değerlidir.
SIFIRDAN BAŞLAMAK
Dün yayımlanan Ali Babacan’ın Türkiye’nin farklı üniversitelerinden gençlerle yaptığı buluşmayı izledim. Parti çalışmaları ve izleyecekleri politikalarla ilgili de soruları cevaplayan Babacan’ın en önemsediğim cümlesi şu şekildedir:
“Bugün dünya değişti. Yepyeni bir nesil var artık. Türkiye’nin bugünkü dünya şartlarına göre ve geleceğe bakarak yeniden bütün politikalarını kurgulaması gerekiyor. Ve sıfırdan başlaması gerekiyor.”
Tam da bir önceki yazımda sorduğum soru şuydu: Liderlerin değişen dünya koşullarına uyumlu, yeni nesillere ümit veren ortak bir vizyon oluşturması gerekmiyor mu?
GELECEĞİMİZİ ALMAYIN
Bir çocuğun posta kutumuza bıraktığı resmi, sizlerle paylaşmak istedim:
Özellikle “dünyayı koruyun, geleceğimizi almayın” cümlesinin ağırlığı tokat gibi çarpıyor suratımıza... Tüm yöneticilerimizin dikkatine sunarım.