Ocak 2022’de Francis Fukuyama’nın The New York Times’da dikkat çekici bir makalesi yayımlandı.
Makalede, ABD'de 2020 Başkanlık seçimlerini Biden’ın kazanmasının ardından yaşanan 6 Ocak olaylarının, Amerikan iç siyasetiyle birlikte uluslararası alanda da büyük bir etkisinin olduğu özellikle belirtiliyor. Bir anlamda, Fukuyama, Amerikan’ın küresel gücünde ve etkisinde önemli bir düşüşe işaret ediyor.
Diğer taraftan, Freedom House'un 2021 Dünyada Özgürlükler raporuna göre, demokrasi konusunun 15 yıldır üst üste düşüşte olduğunu, buna paralel olarak Amerikan demokrasisinde de düşüş yaşandığını belirtiyor.
Amerikan modelinin bir süredir çürüdüğünü ve özellikle 1990'ların ortalarından bu yana, ülke siyasetinin giderek daha fazla kutuplaştığının altını çiziyor.
Dolayısıyla, bu kutuplaşma belasının sadece bizi değil birçok ülkeyi de etkilediği gün gibi ortada. Zira içeride bir konuyla ilgili değerlendirme yaparken dışarıya da bakmanın, dışarda ortaya çıkan faktörleri de işin içine katmanın gerekli olduğu düşüncesindeyim.
Makaleye dönecek olursak; Fukuyama, 6 Ocak olaylarına kadar bir bozulmanın olduğunu ama özellikle 6 Ocak olaylarıyla birlikte, Amerikan demokrasisi üzerinde endişe verici bir baskının olduğunu vurguluyor. Bir anlamda 6 Ocak olaylarının ülkedeki bölünmeleri derinleştirdiğini ve bu nedenle de önümüzdeki yıllarda dünya çapında yankılanan sonuçlarının olabileceğini belirtiyor.
Gelinen bu noktada, demokrasinin küresel olarak düşüş içinde olması, yükselen otoriter Rusya ve Çin’in çok daha pervasızca davranmasına zemin hazırlıyor olabilir. Ki şu an Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusu bu söylenenlere somut bir örnek olarak gösterilebilir. Diğer taraftan Çin’in, Tayvan'ın eninde sonunda Çin'e dönmesi gerektiğini iddia etmesi de önümüzdeki dönemde bu alanda da bir sıkıntı yaşanabileceği olasılığını güçlü bir şekilde ortaya koyuyor.
Tam da bu noktada, Fukuyama, Rusya ve Çin’in gelecekteki herhangi bir askeri saldırısında kilit faktör olarak Amerika'nın potansiyel rolünün önemli olduğunu belirtiyor. Ki şu an yaşananlar çok sıcak olmasına rağmen, ortaya çıkan tabloya göre, Rusya - Ukrayna meselesinde Amerika’nın çok da belirleyici bir rol üstlenmediği söylenebilir.
Bu bağlamda, dünya genelinde demokrasi ve otokrasi arasındaki mücadeleyle ilgili olarak, şu ana kadarki elimizdeki verilere dayanarak demokrasi lehine olmadığı söylenebilir. Bir anlamda, otokrasinin daha da güç kazanacağı olarak okunabilir önümüzdeki dönem… Diğer taraftan şu an için ortaya çıkan bu tablonun ülkemizdeki ağır iklimi olumsuz yönde etkileyebileceği önermesini de belirtmek isterim.
Ayrıca, 24 Şubat tarihinde The Wall Street Journal’da yayımlanan bir başka makalede, eski bir Dünya Ticaret Örgütü yetkilisi olan Jennifer Hillman’ın ticaretin kurallarının yıkılabileceğini ve ulusal güvenlik adına ne istersem yapabileceğim gibi bir söylemin güçlenebileceğini vurgulaması da dikkat çekicidir.
Buradan hareketle, son dönemde gittikçe zemin kazanan güvenlikçi anlayışın ekonomi başta olmak üzere birçok alana da sirayet edebileceği bir döneme doğru savrulma yaşanabilir.
***
Rusya’nın Ukrayna işgaliyle ilgili olarak; uzmanlar özellikle, Putin'in stratejik hedeflerinin ne olabileceği konusuna odaklanılması gerekliliğinin altını çiziyor.
Strateji kavramı bilimsel bir disiplin olarak gelişmesini askeri alanda taşıdığı öneme borçludur. Ve askeri alanda strateji, bir savaşta orduların girişecekleri hareketlerin ve operasyonların tasarlanması ve yönetilmesi sanatıdır. Dolayısıyla, birkaç gündür uzmanlarında belirttiği gibi, Putin’in Kiev'deki mevcut demokratik rejimi çökerterek, orada kukla bir hükümet kurmayı hedeflediği söylenebilir.
Bunun yanı sıra, Francis Fukuyama’nın iki gün önce Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusunda kaleme aldığı makaleyle ilgili detayları da belirtmek isterim.
İşgalle ilgili bazı detay bilgiler veren Fukuyama, özellikle Rusya'nın hedefi olan Karadeniz kıyısına daha fazla dikkat edilmesinin üzerinde duruyor.
Ayrıca, Türkiye’nin kısa süre önce Ukrayna ile ikili ticaret anlaşması imzaladığını ve Kiev ile drone üretimi gibi konularda işbirliği yaptığını vurguluyor. Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki kontrolünün, Moskova'ya karşı önemli bir kaldıraç sağladığını belirtiyor. Ve Fukuyama’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya'yı açıkça bir tehdit olarak gördüğünü ve Ukrayna'yı bir karşı ağırlık olarak desteklemeye çalıştığını belirtmesi de dikkat çekiciydi.
Diğer taraftan Çin’in çok fazla Ukrayna tahılı satın aldığını ve Çin’in Rusların bu arzı kesmesinden memnun olmayacağını da belirtiyor.
***
Son dönemde içeride ve dışarıda birçok can sıkıcı gelişmelerin ortaya saçılması ve bir anlamda otokrasi kavramının daha da zemin kazandığı bugünlerde, ortak akıl kavramının ne denli değerli olduğunun altını çizmek isterim.
Bu noktada, 11 Şubat tarihinde altı muhalefet partisinin genel başkanlarının bir araya gelmesi ve 28 Şubat tarihinde de “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metninin açıklanacak olmasının önemli olduğu düşüncesindeyim.
Şunu da özellikle belirtmek isterim:
Açıkçası, liderlerin yükünün daha da arttığı bir döneme girdik.
Çoğu kavramın altının boşaldığı böylesi önemli bir dönemde, muhalefetin bir blok olarak başta ekonomi olmak üzere birçok konuda kalabalıklara umut vermesinin gerekliliği gün gibi ortadadır.