Yerel seçimler sonrasında olumlu anlamda dikkatimi çeken siyasetçilerin başında CHP Genel Başkanı Özgür Özel geliyor. Son dönemdeki kapsayıcı açıklamaları lider bir partiye yakışan tarzda doğrusu…
Özel dünkü konuşmasında partisinin yeni bir sürece girdiğini söyledi. Ve ‘Hem müzakere hem mücadele eden bir siyaset için yola çıktık.’ dedi.
Bu noktada Kemal Kılıçdaroğlu’nun sosyal medya hesabından kısaca “Sarayla müzakere değil mücadele edilir” sözü ile ilgili birkaç kelam etmek isterim.
Müzakere nedir? En yalın tanımıyla anlaşmazlıkları çözüme kavuşturma yöntemi olarak belirtilebilir.
Bu noktada Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile planlanan görüşme ile CHP’nin lider parti vasfıyla öncelikle müzakereci pozisyonunda olacağının altını çiziyor. Bir anlamda önümüzdeki süreç ile ilgili atılacak adımlarda CHP’yle müzakere yapılması gerektiğini vurguluyor.
Dolayısıyla bu yaklaşımı olumlu bulduğumu ve Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımına katılmadığımı özellikle belirtmek isterim. Öte yandan müzakere edilecek konularla ilgili önceden alt ve üst hedeflerin belirlenmesi önemli. Bir anlamda müzakere masasına hazırlıklı bir şekilde oturmak gerekiyor.
Tüm bunları yapmadan müzakere değil sadece mücadele dendiğinde herhangi bir sonuca ulaşılabileceği düşüncesinde değilim.
Ki yönetime talip olan lider bir partinin en başta yönetme iradesini göstermesi gerekiyor.
Dünkü yazıda Kılıçdaroğlu’nun olumlu bulduğum taraflarını belirtmiştim. Bir taraftan da Altılı Masa’daki süreç yönetimini eleştirmiştim.
Ekim 2022 tarihli yazıda belirttiğim şu bölüme dikkatinizi çekmek isterim:
“Altılı Masa’daki partiler ya kamuoyu önünde cereyan eden tartışmalarla birbirlerini aşağı çekecekler ya da işbirliği temelinde hep birlikte yukarıya çıkacaklar.”
Aslında dediğim de çıktı. Başta aday belirleme konusu olmak üzere birçok konuyla ilgili tartışmalarla birbirlerini aşağı çektiler. Burada Meral Akşener’in masadan kalkması hadisesini de belirtmeden olmaz sanırım.
İlk başta İYİ Parti güçlü bir rüzgâr estirmişti. Akşener’in performansı da iyiydi. Sonrasında iyi bir çıkış yapan bir markanın performansı nasıl aşağılara düşürülür hikâyesini izledik.
İYİ Parti’nin Kalkınma Kongreleri toplantılarına katılmıştım. Parti toplantılarına özellikle partilerin yapılarını gözlemlemek için katılıyorum.
Şimdi bunu söyledim ya… Partiler beni etkinliklerine çağıracakları varsa bile çağırmaz. Gerçi AK Parti şimdiye kadar hiçbir etkinliğine çağırmadı ama yine de partinin yapısıyla ilgili yorumlarımdan geri kalmadım. Aynı durum MHP için de geçerli.
Açıkçası bu durum bile ne halde olduğumuzun özeti. Bir kısım medyanın görmezden gelinmesi. Yokmuş gibi davranılması…
Konumuza dönecek olursak;
Kalkınma Kongrelerinin ilki çok kalabalık değildi, ikinci toplantıya teşkilattan da birçok kişi katılmıştı. Kongrede şunu fark etmiştim:
Salonda sunumları dinlerken merkeze doğru adım adım yürüyen bir İYİ Parti resmi mevcuttu. Aralarda dışarı çıkıp teşkilat mensuplarıyla görüştüğümde ise milliyetçi bir parti resmi mevcuttu. Yani iki farklı resim…
Aslında başından beri tam olarak kurumsallaşamayan, nereye gideceğini tam olarak karar veremeyen bir parti görünümünde. Bir taraftan da Akşener’in çoğu konuşmasında vurguladığı ‘İYİ Parti öğrenen bir organizasyon’ söyleminin altının pek doldurulmadığı görünüyor. Zira öğrenen organizasyon, hem bireysel hem de örgütsel seviyede değişim ve yeniliklere açıklığı temel almaktadır.
Dolayısıyla olağanüstü kurultaydan ileriye dönük parlak bir sonucun çıkacağı düşüncesinde değilim.