Seçimlerden hemen sonra yazdığım yazıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın usta manevralarıyla seçim sürecinde kötü gösteren aynayı terse çevirebildiğini belirtmiştim. Belirtmiştim ama…
Son dönemde ekonomik zorlukların artmasıyla birlikte terse çevrilen aynanın yönü karışmış durumda diyebilirim.
Sahada görüştüğüm bir AK Partili kardeşimiz şunları söyledi:
“Hükümet özellikle son birkaç aydır bizleri üzdü. Zamların ardı arkası kesilmiyor. Seçimden önce böyle vaatler verilmedi. Sabır sabır deniyor tamam sabredelim de nereye kadar sabır?”
Bu cümle şunu işaret ediyor:
Seçim sonrasında perdenin açıldığını, ışıktan gözleri kamaşanların ışıkların sönmesiyle birlikte zifiri karanlıkta gerçeklerle baş başa kaldığını gösteriyor.
Bir kardeşimiz de şunları belirtti:
“Üç çocuğum var. Okul alışverişine yetişemedim. Birini aldıysam biri eksik kaldı. Çocuklarım ben üzülmeyeyim diye bir şey demedi. Bununla bitse iyi. Kazandığım giderlere yetmiyor. Maaşıma zam geldiğinde sevinmiştim. Şimdi eksideyim.”
Kiminle konuşsam genel olarak söylenenler aynıydı. Bir anlamda kalabalıklar hayat pahalılığından kırılıyor.
Hatta bir AK Partili kardeşimiz şunu söyledi:
“Hükümetle uğraşan kimse yok. Muhalefet yok. Reis at koşturuyor. Muhalefet birbirine düşmese böyle olmaz”
İşte muhalefetin önemini belirten cümle bu.
Bunu söyleyen kardeşimiz şimdiye kadar hep AK Parti’ye oy vermiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Reis diyor ve Reis derken de ailesinden biriymiş gibi bahsediyor ama şu anki durumdan dolayı muhalefet yok diyor.
Yani durum o kadar sıkıntılı ki güvendiğimiz dağlara kar yağdı bari bu taraftan bir ses duyalım deniyor. Deniyor da muhalefet kendi sesinden başka ses duyuyor mu diye sormadan olmaz sanırım.
Evet, seçim şu şu sebeplerle kaybedildi. Ama artık iç sesleri bir kenara bırakıp dışarıya bakma zamanı. Muhalefet yapma zamanı.
Zira ağırlaşan koşullarla birlikte yeniden duygusal bağda gevşeme emarelerinin görülmeye başlandığı söylenebilir.
******
AK Partili kardeşlerimizle görüşürken sorulara verilen cevaplar yeni soruları getirdi, hatta bazı görüşmeler odak grup çalışmasına dönüştü. ‘Açık hava odak grup çalışması’…
Ve birçok görüşmede konu dönüp dolaşıp Hakan Fidan ve Selçuk Bayraktar’a geldi.
Öncelikle Fidan konusunda şaşırdığımı belirtmek isterim. Siyasette yeni olmasına rağmen sanki çok eskiden beri siyasetteymiş gibi bir düşünce hâkim. AK Partililer olumlu anlamda çok hızlı sahiplenmiş Fidan’ı.
Belirtilen cümlelerin satır aralarına bakıldığında ilk dikkat çeken özellik ‘güçlü olması’.
İlk izlenim olarak bu özelliğini duruşundan, tavrından alıyor gibi. Biraz daha detaylara inince görüştüğüm kişilerin ifadesiyle ‘yıllarca devlet için çalışması, tecrübesi’ gücünün kaynağını oluşturuyor gibi.
Öte yandan samimi görülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi samimi görülüyor.
Bir amcamız şunu söyledi.
“Fidan dik duruyor. Yani kızım, cesur ve azimli görünüyor” dedi.
Açıkçası bu kadar kısa sürede bu denli detayların belirtilmesi dikkat çekici. Fidan siyasette yeni olabilir ama etkisinin olumlu anlamda dikkat çekici olduğu söylenebilir. Tabii önümüzdeki süreçte attığı adımlarla birlikte kendisiyle ilgili liderlik konusunda daha ‘teknik’ yorumlar yapılabilir.
Diğer taraftan Selçuk Bayraktar denilince hemen gururlu bir ses tonuyla İHA, SİHA’dan bahsedildi. Teknoloji kavramı üzerine yorumlar yapıldı.
Bu noktada, son dönemde sürekli duyduğumuz ‘Ben haklıyım, yok ben haklıyım’ cümlelerinden sonra AK Partili kardeşlerimizle teknoloji üzerine sohbet etmenin keyifli olduğunun altını çizmek isterim. Açıkçası Bayraktar ve ailesinin bu alanda vermiş olduğu emekler takdir ediliyor. Öte yandan Bayraktar’ın siyaset yerine teknoloji konusunda daha fazla olumlu adımlar atmasının beklendiği söylenebilir.