Karanlık saçıldı dağa taşa topla toplayabilirsen / Ah, nasıl edem? Cehalet diz boyu, gönüller uykuda, bulutlar hep kara
Gündüz başka gece başka, kökünden kopmuş ar duygusu nefisler çamur içinde
Ey can söyle, bunca haksızlık yakmayacak mı güneşi?
Ey can söyle, bunca dert karartmayacak mı gökyüzünü?
Ey can söyle, kör olası fukaralık hep mi garipleri bulacak?
Gecenin ayazında bir yırtık yüreği var sıcak tutmaz / Canı elinde oradan oraya vurur, susmaz, durmaz, bağırır çağırır
Gözünü kapatsa diller dönmez, gitse gidemez, kalsa usul usul kararacak
Hele gelsin ne duruyor şu kara bulutlar? Döksün karasını, akıtsın zehrini, bulsun kendini, nefes olsun, bıraksın hüznü dumanlı dağlar da gelsin, neşeye ortak olsun…
******
“Sahi bu neyin sevinci, neyin kutlaması, neyin şımarması?”
Bir toz bulutu ki sormayın gitsin.
Bir yanda ıstakozlar, Maldivler, rantlar, maden ruhsatları, şımarmalar, yozlaşmalar, çürümeler, liyakatsizlikler, şunlar, bunlar…
Bir yanda da güzelim yürekler, güzelim gençlerimiz, can çiftçilerimiz, emeklilerimiz, cefakâr işçilerimiz, defneler, kayısı ağaçları, güzelim Adıyaman, Maraş, Antep…
Sanki yakın zamanda bunca acı yaşanmamış, canlar bir gecede elleri yarık içinde, yalın ayak kalmamış.
Sanki aynı anda Nemrut ile Amanos Dağları kalbinden vurulmamış.
Sanki Dicle ile Fırat, Asi Nehri’ne sarılıp ağlamamış.
Sanki Gazze bir başına kalmamış.
Sanki Can İliç karalar bağlamamış.
Sanki hayat pahalılığı derdi bitmiş, işsizlik zaten yokmuş, gençler neşe içinde imiş.
Sanki fabrikalar harıl harıl çalışıyormuş.
Sanki her yanı katma değerli üretim sarmış.
Sanki kadınlar güvende imiş, şiddetten uzakta imiş.
Sanki içi boş, her cümlede birbirini yaralayan programlara son verilmiş.
Sanki ‘hukuk ve adalet’ kavramının hakkı verilmiş.
Sanki vasatlık son bulmuş.
Sanki her yanda stratejik düşünce hâkim olmuş.
Sanki zehir tacirleri yok olmuş.
Sanki girişimciler, yazılımcılar her yanı sarmış.
Sanki kutuplaşma yad ellere gitmiş.
Sanki göz bebeğimiz kurumlarımızın kurumsal kapasitesi tam imiş.
Sanki susuz köylerin yolları açılmış.
Sanki ‘bilgi’ başımızın tacı olmuş.
Sanki kıymet bilenlerin sayısı çoğalmış.
Sanki ‘fikir kuraklığı’ bitmiş.
Sanki milletin sesine kulak verilmiş.
Sanki güneş açmış, gökyüzü parlamış, bahar gelmiş.
Sahi bu neyin sevinci, neyin kutlaması, neyin şımarması?