Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, her an yeni bir gelişme, yeni bir kriz yaşanabiliyor.
Dengeler o kadar hızlı değişiyor ki…
Son bir ayda yaşadıklarımız son on yıla sığdıracak kadar fazla…
Etrafımızdaki her şey hızla değişiyor. Bilinmeyen birçok değişken ile birlikte, değişime bir anlamda ayak uydurma çabası yaşanıyor.
Tabii bu dönemde yeni olan çok çabuk eski olabiliyor... Haliyle krizlerin hemen yanında fırsatlar da yerini alabiliyor.
Son dönemde otomotiv sektöründe ciddi bir değişimin, dönüşümün yaşandığı gözlemleniyor. Zira otomobil markalarının elektrikli modellerini bir bir pazara sunduğu, rekabette geri kalmamak için çok büyük çaba sarf ettiği görünüyor. Sektörde değişime ayak uyduramayan markalar için bu yeniklikler, kriz olarak algılanabilmektedir. Nitekim yeniliklere ayak uyduramayan bazı markalar yarışta geri kalacak denilebilir.
Tam da bu noktada, “yerli otomobil projesi”, ülkemiz için de bir fırsat mahiyetinde olabilir.
Dolaysıyla, döneme ayak uydurmanın en önemli yolu teknolojik yenilikleri yakalayabilmekten geçiyor.
Görünen o ki, teknolojik olarak üstün olma yarışında her an irili ufaklı krizler ile karşı karşıya kalma durumu da söz konusu. Artık dönem, zamana karşı yarışıldığını gösteriyor ve dolayısıyla hızlı hareket edilmesini gerekli kılıyor. En önemlisi de sürekli bir stratejik yönetim anlayışına ihtiyaç duyuluyor. Bir anlamda, usta bir satranç oyuncusu gibi gelebilecek tüm hamleleri önceden tahmin edebilmeyi ve buna göre önlemlerin alınmasını gerekli kılıyor.
Zira bu dönemde, stratejik yönetim anlayışının çok daha içselleştirilmesi gerekliliği ortaya çıkıyor.
Geldiğimiz bu noktada, teknolojik yenilikleri yakalayabilmek, yaratıcı düşünme şeklinden geçiyor denilebilir.
“Hayal kurmaktan”, “soru sormaktan” geçiyor…
Hiç kuşkusuz hepimiz çocukken hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan oyunlar oynadık. “Bir karton kutu araba olur, çim yemek olur, oyuncak birden canlanır ve oyun esnasında sorular havada uçar, gider”.
Zamanla hayal kurmayı unuttuk sanırım… Soru sormak yerine her şeye cevap vermeye çalıştık…
Bu noktada, ünlü girişimci Elon Musk’ın çocukluğu ile ilgili anlatılan ilginç bir ayrıntıya değinecek olur isek; Elon Musk’ın çocukken pek konuşmadığı, annesinin zaman geçtikçe bu durumdan kaygılandığı, hatta Musk’ın sağır olabileceğini düşündüğü belirtiliyor. Bunun için doktora bile gidiliyor ve tedavi edilmeye çalışıyor. Yalnız tedavinin işe yaramadığı görünüyor. Aslında sonradan gerçek ortaya çıkıyor… Musk’ın sesssiz kaldığı her anda hayal kurduğu belirtiliyor.
Muhtemelen uçan araba ya da bir roketi nasıl tasarlayacağı ile ilgili hayaller kuruyordu…
Bu noktada, dönem, hata yapmaktan ve öğrenmekten korkmama, fikir üretirken yargıyı bir kenara bırakabilme dönemi…
Yapılan işlerde makul riskler almaya ya da kendi rahatlık alanının dışına çıkmaya istekli olma dönemi…
Dönem, iflaslar, bitişler olsa bile vazgeçmeme, devam etme dönemi…
Zira hayallerin peşinden gitme dönemi…
Larry Page’ler, Larry Ellison’lar, Elon Musk’lar ilk hayal kurarak başladı… Başarısız oldular… Denemeye devam ettiler… Her başarısızlıkta daha da konsantre oldular.
Nitekim hayallerinin peşinden gittiler ve sonunda başarı geldi…