Futbol, dünyada ve ülkemizde popüler bir spor ve doğal olarak futbolun çok sayıda taraftarı, izleyicisi ve takipçisi bulunmakta…
Futbol oldukça popüler ama bu zamana kadar sadece bir defa maç izlemeye gittim. O da Türkiye-İngiltere maçıydı. 2003 yılıydı.
Milli maç olması vesilesiyle heyecanlı, duyguların köpürdüğü bir maçtı. Yalnız sahadaki ortamdan pek hoşlanmadığımı belirtmek isterim. Hatırladığım bir futbolcu uçan tekme atmıştı. Onun sonrasında da ‘küfürlerin’ ardı arkası kesilmemişti…
Zaten bir daha da maça gitmedim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Benim için Davos bitti” sözü gibi o maçtan sonra benim için de futbol bitmişti.
Diğer taraftan futboldaki olumsuz tecrübeden sonra 2006 yılındaki Formula 1 yarışlarına o dönem çalıştığım kurum sponsorlar arasında olduğu için pek de gönüllü olmasam da gitmiştim. Hatırladığım yarışları Paddock Club’da izleyenler pek mutluydu.
Yarışların arasında arabaların bakımı vs. gibi etkinlikler yakından izlenebiliyordu. Açıkçası etkinliğin özellikle bu tarafı ilgimi çekmişti.
Resmen markalar havada uçuşuyordu. Markaların da bir adım önünde Schumacher, Alonso gibi yarışçılar elbette çok daha büyük markalardı.
Yarışların canlı yayınlanması, buradaki büyük bütçeler, reklamlar… Yani dev bir endüstri ile karşı karşıyaydık.
Neyse ki futboldaki olumsuz tecrübe Formula 1’de yaşanmamıştı.
Futbola tekrar dönecek olursam…
Futbolun da Formula 1 gibi büyük bir endüstri olduğu aşikâr.
Hatta bazı makalelerde futbol için ‘üreticisi, tüketicisi, medya ve iletişimi, ürünü, ürününün pazarlanması, arzı, talebi ve dağıtımıyla birlikte önem arz eden bir endüstriye dönüşmüştür’ tanımı yapılıyor.
Bunu detaylandıracak olursak bu endüstrinin önemli aktörleri arasında kulüpler, futbolcular, menajerler, taraftarlar, federasyonlar, yayıncı kuruluşlar, sponsorlar, tedarikçiler, finansal kuruluşlar yer alıyor.
Yani büyük bütçelerin, büyük rakamların konuşulduğu bir alan...
Ve yönetilmesi kolay olmayan bir endüstriden bahsediyoruz.
İşin çıktısı olarak bizler ‘şu futbolcu şunu yapmış, şu maçta şu olay yaşanmış’ gibi cümleler kurarken bu büyük endüstride milyon dolarlar sponsorlar, yayıncı kuruluşlar tarafından ödeniyor, birçok kişi istihdam ediliyor.
Ya da yasadışı bahis meselesiyle birlikte çok çok büyük rakamlar telaffuz ediliyor.
Tüm bunlarla birlikte ‘futbolun geniş kitleleri etkileyebilme gücü’ birçok yapının ilgisini çektiği gibi en çok da siyasetin ilgisini çekiyor.
Taraftar profili, taraftarların davranış kalıplarının siyasetin özellikle ilgisini çektiği düşüncesindeyim.
Futbolu yakından takip edenler bu süreçte yaşanan sorunları elbette daha iyi analiz edecektir. İlk bakışta ‘borç içinde yüzen kulüpler, düşen yayın gelirleri, siyaset ile futbol ilişkisindeki makasın daralması, medyanın sorunlu dili, yönetim sorunu’ gibi birçok sorun göze çarpıyor.
Ve pandemi döneminin birçok sektörü vurduğu gibi futbol sektörünü de vurduğu söylenebilir. Bu noktada; Covid-19 gibi ani şokların futbol endüstrisindeki iş modellerinin ne denli kırılgan olduğunu da gözler önüne serdiği söylenebilir.
Özetle, son günlerde futbol birkaç mesele üzerinden gündeme geliyor. İsimler, olaylar üzerinden tartışılıyor. Örneğin Faruk Koca ya da İstanbulspor-Trabzonspor maçında yaşananlar sanki futboldaki tek sorunmuş gibi tartışılıp konu kapanıyor. Ve başka bir sorun yokmuş gibi davranılıyor.
Oysaki bir endüstriyle karşı karşıyayız ve buradaki sorunların tam olarak tartışılmadığı ve çözümlerin de bu şekilde gelmeyeceği görünüyor.
Yani yapısal sorunlara çözümler üretilmiyor, bir kriz anında yaşanan olay, kişiler konuşuluyor, hatta tüm sorunlar o süreçte yaşananların üzerine bırakılıyor, konu orada kapanıyor.
Bir dahaki krize kadar da o konuların kapağı açılmıyor. Bu arada doğal olarak sorunlar büyümeye devam ediyor.
Merak ediyorum futbol endüstrisinin yakıcı sorunlarıyla ilgili gerçek çözümler için ne zaman harekete geçilecek?