Günlerdir Cumhurbaşkanı Erdoğan, Devlet Bahçeli’nin ezber bozan sözleri üzerine ne söyleyecek diye yorum üstüne yorum yapıldı.
Yukarı katlarda taraflar birbirinden farklı mı düşünüyor? Hatta daha da ileri giderek ayrılık rüzgârları mı esiyor gibi birçok soru da akıllara geldi.
Ve sonunda Cumhuriyetin 101. yıl dönümü dolayısıyla Külliye'de düzenlenen 29 Ekim Özel Programı'nda Bahçeli’nin İmralı ile ilgili açıklamalarını da değerlendiren Erdoğan, “Ortağımızın yaklaşımı önyargısız değerlendirilmeli” ifadelerini kullandı.
Bu noktada ‘önyargısız değerlendirilmeli’ sözü bu hafta okuduğum bir makaleyi aklıma düşürdü.
Şöyle ki;
24 Ekim Perşembe günü New York Times gazetesinde “Can alan saldırıya rağmen, Türkiye Kürt militanlarla açılım arayışında” başlıklı bir makale yayımlandı.
Çoğunlukla Bahçeli’nin son mesajlarının değerlendirildiği makalede özellikle şu cümleler dikkatimi çekti:
ABD'nin güçlerini kuzeydoğu Suriye'den çekebileceği ve bunun da PKK’yı savunmasız bırakabileceği yönünde spekülasyonlar olduğu belirtiliyor makalede.
Böyle bir durum gerçekleşir mi bilmiyoruz. Zira bu durum halihazırda makalede spekülasyon olarak belirtiliyor.
Yalnız ‘ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ atasözünü de hatırlamadan olmaz doğrusu.
Ayrıca Amerikan seçimlerinin konuşulduğu bugünlerde, spekülasyonu biraz daha ileriye götürecek olursak; Trump’ın geldiği senaryoda böyle bir adım atılır mı yani çekilme gibi bir seçenek olur mu diye de sormadan olmaz sanırım.
Nihayetinde güvenlik birimlerinde çok daha fazla bilgi mevcuttur. Ve buna göre stratejiler belirleniyordur. Biz ise Bahçeli bunu dedi, Erdoğan şunu dedi, şu makalede şu yazıldı gibi verilerle akıl yürütmeye çalışıyoruz.
Başladık madem akıl yürütmeye devam edelim…
Son dönemde İran’ın Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da kolunun bacağının kırıldığını söylesek yanlış olmaz sanırım.
Hemen sayfayı Ocak 2020’e çevirelim. O dönem çoğu makalede şu yazıldı:
“11 Eylül’den sonra en dikkat çekici olaylardan biri olarak görünen Kasım Süleymani suikastı, Orta Doğu’yu yeniden şekillendirecek bir hamle olarak da ifade ediliyor.”
O süreçte bu konu çoğunlukla Amerika-İran çatışması üzerinden yorumlandı. Bu olay Çin ekseninden pek değerlendirilmedi.
Oysaki çoğu makalede İran, Çin’in planlarının anahtarı olarak ifade ediliyor.
Çin tarafına ayrıca geleceğim yalnız İran’ın etkisinin zayıflamaya başladığı bu süreçte Türkiye ne yapacak? Zira Suriye, Irak gibi ülkeler bizim için hayati öneme sahip. Burada ortaya çıkabilecek güç boşluğunda Türkiye ne gibi adımlar atacak?
Hele ki kuzey Suriye’de ABD’nin koruma şemsiyesinin kalkma ihtimalinin olduğu bir senaryoda Türkiye ne yapacak? (Bu soruyu makalede belirtilen spekülasyondan yola çıkarak soruyorum.)
Bir taraftan da bu sorular üzerine yukarı katlarda çoktan değerlendirmelerin yapıldığı ve buna göre stratejilerin ortaya konduğu söylenebilir.
Zira son dönemdeki ezber bozan açıklamalar bu zaviyeden de okunabilir.
Çin konusuna tekrar gelecek olursak;
Kasım Süleymani suikastı ile birlikte Orta Doğu’da Çin lehine değişmeye başlayan güç dengesine ilk çomağın sokulduğu söylenebilir.
Diğer bir konuda Kızıldeniz krizi…
Bu krizle birlikte Çin’den Avrupa’ya, ABD’ye yapılan ihracatın olumsuz etkilendiği belirtiliyor. Bir anlamda Çin’in ihracatının büyük bir bölümünün gerçekleştiği bu alanda ortaya çıkan Kızıldeniz krizinin Çin’in genel olarak ticaretini olumsuz etkileyebileceğinin altı çiziliyor. Açıkçası Çin’in Kızıldeniz’de pek çok çıkarının olmasına rağmen tüm bu gelişmeleri kontrollü bir şekilde izlemesi de ilginç. Ki Çin’in Mısır gibi, İran gibi bölge ülkelerinde geniş yatırımları mevcut.
Ayrıca maliyetlerin ve belirsizliklerin artmasıyla birlikte Kızıldeniz krizinin Çin'in Afrika'daki ticaretini de olumsuz etkileyebileceği belirtiliyor.
Açıkçası Kızıldeniz krizi; Orta Doğu’da ve hatta Afrika’da dallanıp budaklanan, yatırımlar yapan, etkisini, nüfuzunu artıran Çin’in bu bölgelerdeki adımlarına “çomak sokma” gibi de okunabilir.
Ve asıl Kızıldeniz krizinin en kalıcı etkisi bir şekilde Pasifik’te karşı karşıya gelmesi beklenen iki büyük güç ABD ve Çin arasındaki jeopolitik denge üzerinde olabilir mi diye sormadan olmaz sanırım.
Son olarak, Türkiye’nin son dönemde bazı Afrika ülkeleri ile artan enerji işbirliğinin olumlu anlamda dikkat çekici olduğu belirtilebilir.