Son dönemde hangi makaleye baksam bir şekilde karşıma şu kavramlar çıkıyor:
“Endişeli modernler ve endişeli muhafazakârlar…”
Endişeli modernler şunlardan rahatsız, endişeli muhafazakârlar bunlardan rahatsız diye başlıyor cümleler…
Bu kavramlar üzerine düşünürken, araştırırken bir de fark ettim ki aslında ben de endişeli olma yolunda koşar adımlarla ilerliyorum. Ve beklenmedik bir anda usulca şu cümleler dökülüverdi… “Ben de endişeli bir vatandaşım”
Ve birkaç defa sesli bir şekilde söyledim bu cümleyi… Önce bir yabancı geldi. Sonrasında neden böyle hissettiğim üzerine düşünürken şu cümleler ardı sıra geldi.
***
Dolar 10 TL’ya tırmanınca, Twitter’da “Dolar 10 TL” başlığını görünce endişeleniyorum.
Ve her bir artışta borçlarımızın daha da artmasına endişeleniyorum.
TL’miz için söylenen “tarihinin en düşük seviyesinde” cümlesini görünce kalbim ağırlaşıyor. Ve asıl “milli ve yerli” diyerek yeri göğü inletenlerin seslerinin kısıldığını görünce endişeleniyorum.
Enflasyon, kur, faiz, CDS dörtlemesinin giderek şahlanmasına ve kişi başına gelirimizin giderek erimesine endişeleniyorum.
Ardı ardına yağmur gibi gelen zamları duyunca endişeleniyorum.
Orta direğin devrilmesine, yoksulluğun artmasına ve borçlarından köşe bucak kaçan milyonları düşününce endişeleniyorum.
Yılmış, yorulmuş ekonomistler, girişimciler, araştırmacılar ve geleceğimiz olan gençlerimiz bizim elleri bırakıp yad ellere gidecek diye endişeleniyorum.
***
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en alt bölümünde yer alan gıda, barınma, ısınma gibi temel konularda takılıp kalmamıza ayrıca üzülüyorum ve endişeleniyorum.
Marketteki el yakan fiyatları görünce endişeleniyorum. Ve en sevdiğim domatesin fiyatının 23 TL olmasına ayrıca endişeleniyorum.
Markette bir annenin çocuğunu çikolata bölümünden uzak tutmaya çalışmasına ve çocuğuna istediklerini alamamasına içerliyorum ve endişeleniyorum.
Marketteki fiyatları görüp ardına bile bakmadan pazara gidilmesine ve fakat pazarda da fiyatların yüksek olmasına endişeleniyorum.
Tam da şimdi tarım politikaları, tarımla ilgili yapılan tartışmalar aklıma hadi gelmesin…
Tarımın 1960’da GSYH içindeki payının %56’dan 2018’e geldiğimizde % 6’ya gerilemesine endişeleniyorum.
Özellikle üre gübresinde, süt yemi fiyatında, mazot fiyatında ve saman fiyatındaki inanılmaz artışları görünce endişeleniyorum. Bu inanılmaz zamlarla çiftçi nasıl üretim yapacak diye sorasım var.
***
“Türkiye OECD ülkeleri arasında yaşam memnuniyetinin en az olduğu ülke” cümlesini görünce endişeleniyorum.
“Türkiye akademik özgürlükte dünya ortalamasının olduğu kadar Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerinin de gerisinde” cümlesini okuyunca endişeleniyorum.
“Dünya Bankası verilerine göre yüksek teknolojili ürün ihracatının toplam imalat sanayi içindeki oranı üst orta gelirli ülkelerde, yüksek gelirli ülkelerde ve dünyada % 24 civarında iken Türkiye’de sadece % 3’tür” cümlesiyle birlikte teknoloji alanında ne kadar çok yapılması gereken iş olduğu gerçeğinin ortaya saçılmasına endişeleniyorum. (Kaynak: Yeni bir anlayışla geleceği inşa, Tüsiad 2021)
***
Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, demokrasi, kuvvetler ayrılığı gibi kavramların giderek daha az konuşulmasına endişeleniyorum.
Ve ülkemizin demokraside167 ülke arasında 104. sırada olmasına, hukukun üstünlüğünde ise, 139 ülke arasında 117. sırada olmasına içerliyorum.
FATF tarafından “gri liste”ye alınmamıza ayrıca endişeleniyorum.
Ve asıl kadın cinayetleri haberlerinin artmasına endişeleniyorum.
***
S-400’lere 2.5 milyar doları verdik. Poşetinden çıkartmadan şöyle bir poşeti araladık ve hemen kapattık. Gıcır gıcır duruyor. 1.4 milyar doları da F-35 yeni nesil savaş uçaklarına verdik ve fakat ortak üreticisi olduğumuz programdan çıkarıldık.
F-35 projesinden çıkarılarak teknoloji üretiminde yeni fırsatları kaçırdığımıza endişeleniyorum.
Türk Hava Kurumu uçaklarının TUSAŞ tarafından revize edileceği ve yangın sezonuna hazır hale getirileceği haberinin 178 bin hektar ormanlık alan kül olduktan sonra gelmesine içerliyorum.
Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, İsrail, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin bir araya gelerek Güney Kıbrıs açıklarında bir askeri tatbikat düzenlemesinin ardından etrafımızda yeni yeni denklemler, oyunlar kurulurken bizim neleri kaçırdığımız üzerine endişeleniyorum.
***
Birbirine bağıranları, birbirini ötekileştirenleri, birbirinin acılarını kanatanları, yaralarını kanırtanları görünce endişeleniyorum.
“Hafıza Odası” sergisi için sıra sıra yargıların ortaya saçılmasına endişeleniyorum.
Ve açık yaraya saldıranları görünce endişeleniyorum.
“Sen şusun, sen busun” cümlelerini işitince endişeleniyorum. Ne hakla bu cümleleri kurabiliyorsunuz diye sorasım var. Ve hatta birileri gibi “sen kimsin ya” diyesim var.
Paslı kalpleri görünce, çirkin cümleleri duyunca endişeleniyorum.
İlkesel tutumun neredeyse unutulmuş olmasına endişeleniyorum.
Ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun “Sayın Cumhurbaşkanı, ekonomik yönden de dış politikadaki gelişmeler yönünden de her şeyin dört dörtlük olduğu kanaatinde. Hiç problem görmüyor kendisi” cümlesini okuyunca endişeleniyorum.
Velhasıl, son dönemde olan bitene endişeleniyorum.