Çamur içinde el, ayak
Ah, ne çare Urfa, Adıyaman
Sel vurdu gariplerin yüreklerini
Saramadı Fırat cümlesini
Sustu Harran
Ağıtlar sardı Halfeti, Hilvan’ı
Siverek’in bağları ıssız kaldı
Amman amman
Bir yanım gönlü kırık Antakya
Bitmez şu feleğin yükü
Geçit vermez Maraş’ın yolları
Yel savurdu düşleri
Bir başına Suruç geveni
Ah, akıl baştan gitti
Cendere Köprüsü nasıl feryat etmesin?
Bilinç ağlar durur yâd ellerde
Karanlık bastı mavileri
Çağırın erenleri
Kapatsın şu yaraları
******
Serde dertler pare pare
Zor imiş cahille yan yana
Niceleri yandı
Kimi kandı
Azı uyandı
Kumdan, taştan
Geride kalan
Hiç ille de boşluk
******
Olmaz olsun şu çaresizlik
Ne gardaşlık kaldı
Ne candan yürekler
Doldu taştı arsızlar
Bilinmez hak, hukuk
Anca dillerde hakikat
Kimse de sormaz
Bu nasıl düzen?
Buz oldu tenler
İçin için erir karşıki dağlar
Per perişan canlar
Yandı mazlumlar
Çiçekler bölük pörçük
Ne nefes ne can
Alabildiğine virane
Ah, nere gidem?
Başıma yıkıldı şu yalan dünya!