Birleşmiş Milletler üyesi 193 ülke içinde yerleşen organize suç faaliyetlerinin incelendiği ‘Küresel Organize Suç Endeksi 2023 Raporu’ yayınlandı. Türkiye, Avrupa’da organize suç endeksinin en yüksek olduğu ülke oldu.
Korkutucu bir durum.
Öte yandan son dönemde İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın sosyal medya hesabından yayımladığı ‘şu suç örgütü üyeleri yakalandı, şu çete çökertildi’ mesajları dikkatinizi çekmiştir.
Lafım yapılan operasyonlara değil elbette. Gereken neyse yapılacaktır. Ama bu kadar çete hangi ara türedi diye sormadan olmaz sanırım.
Öte yandan şu bilgiyi de eklemek isterim:
“Dünya Adalet Projesi’nin 2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde de Türkiye, 0.42 puanla 140 ülke arasından 116. sırada yer aldı.
Ve Türkiye, 38 OECD ülkesi arasında yargıya güven sıralamasında 36’ncı sırada yer aldı.”
Buradan hareketle gelmek istediğim nokta şu:
Sahada sorduğunuzda vatandaş şunu söylüyor:
“Şimşek ne yapsın? Bütün sorunları sümen altı etmişler.”
Gerçekten de böyle bir tabloda Mehmet Şimşek ne yapsın? Şimşek’in teknik bilgisi, tecrübesi elbette kıymetli. Ve fakat yukarıdaki tabloyu inceleyen yatırımcı güvenir mi?
Böyle bir tablo üzerine yatırımcı görüşmelerinde genel olarak belirtilen ne olabilir?
“Biz değerlendirmeye devam edelim, iletişimi kesmeyelim, yeni bir durumda haberleşelim.”
Yeni bir durumdan kasıt nedir? Acaba hukuk ve adalette olumlu bir adım olur mu?
Yani kaldı mı bizim yatırımlar başka bir bahara… Özellikle de kalıcı yatırım.
Diğer taraftan asıl hedef elbette ‘kendimiz üretelim’. Dünya genelinde ihracatta birçok kategoride yarışalım. Küresel markalar çıkaralım.
Adımız gri listeler yerine en değerli markalar listesinde yer alsın.
Küresel markalar için, en değerli markalar listesinde yer almak için de konu dönüp dolaşıp sanayi üretimine ya da katma değerli üretime geliyor. Bu noktada genelde söylenen nedir?
“Türkiye ekonomisini yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyütmekte kararlıyız.”
Hedefi belirtmek elbette önemli yalnız rakamlara bakınca sıkıntı büyük…
Örneğin, 2022 yılında tüketimin yüzde 19,7 büyümesine karşılık sanayi sektörü büyümesi % 3,3’de kalmış. Yani yıllar içinde tüketim büyümesi hızla artarken sanayi sektörü yerinde saymış. Yüksek katma değerli üretim konusunda da rakamlar zayıf. Ayrıca üretimin, yatırımın zayıf olduğu bir noktada istihdamın da iyi olması beklenemez.
Diğer taraftan böyle bir tabloda enflasyonla mücadelenin kolay olmayacağı da görünüyor.
Ki yediden yetmişe hepimizin en çok şikâyet ettiği konu ‘hayat pahalılığı’.
Dolayısıyla yerel seçimlere kadar bu konuda olumlu anlamda bir gelişme olmaması durumunda AK Parti’nin son seçimde düşen oyları daha da gerileyebilir. Yani kemik kitlesinde de erime başlayabilir. Bu da bir parti için en istenmedik durumlardan biridir. Nihayetinde siyasi partinin en önemli hedeflerinden birinin seçmen tabanını genişletmek olduğu söylenebilir.
Muhalefetin hâlihazırdaki dağınık halinin devam etmesiyle birlikte bir önceki seçimde olduğu gibi AK Parti’den kopabilecek oylar MHP’ye gidebilir. Biraz da Yeniden Refah Partisi’ne gidebilir. Sahada Erbakan’ın ekonomiyle ilgili eleştirilerinin dikkatle izlendiğini söyleyebilirim. Dolayısıyla şu anki tabloya göre AK Parti’nin en önemli rakibinin MHP olduğu belirtilebilir. Ayrıca seçime kadar hâlihazırdaki koşulların devam etmesi halinde Cumhur İttifakı’nın uyumlu görüntüsünde bozulmalarda dikkat çekici bir şekilde gün yüzüne çıkabilir.
Açıkçası Cumhur İttifakı’ndaki bu bozulma muhalefet partilerine de bir fırsat kapısı açabilir. Muhalefet kendi iç sesinden dışarıyı fark edebilirse doğrusu… Bir de yeni rekabet ortamında partiler arası beklenmedik, sürpriz işbirlikleri de olabilir.