Pakistan’ın Lahor şehri dünyanın en kirli şehirlerinden biri.
Otoritelerce, 100 puanın üzerine çıktığında sağlıksız, 300 puanın üzerine çıktığında tehlikeli kabul edilen hava kalitesi indeksi (Air Quality Index: AQI) 2020 yılında, Lahor kentinde 423 olarak ölçülmüş.
Şehirdeki sanayi tesislerinden, motorlu vasıtalardan, yakılan çöplerden salınan gazlar ve inşaat şantiyelerinden gelen tozlar havayı zehirliyor.
Şehrin genel olarak sıcak ve puslu havasını maskesiz soluyanlar ağızlarında kum gibi parçacıklar biriktiğini, ellerini, kollarını çamur gibi ince bir tabakanın kapladığını söylüyorlar.
Bu vahim tabloya rağmen, şehrin ağaçlık alanları yeni yollar ve inşaatlar yapmak için hızla yok ediliyor.
Kirlilik sadece havada da değil. Lahor’un sokakları da çok kirli.
Neredeyse bütün şehir devasa bir çöplüğe benziyor.
11 milyonu aşkın insanın yaşadığı şehrin sokaklarında biriken atıklar etkin şekilde toplanamıyor.
Caddelerde üzerinden geçen sayısız aracın altında yamyassı olmuş fare leşleri, açıktan akan pis sular, yaralarında sinekler uçuşan eşekler, sokak çöplerinden beslenen kümes hayvanları görülüyor.
Kötü kokunun özellikle dışarıdan gelenler için tahammül edilemez seviyede olduğu söyleniyor.
Şehir şebekesinden gelen suyla diş fırçalamak bile tavsiye edilmiyor.
Bu dehşet verici tablonun antropolojik, sosyolojik, ekonomik ve politik sebepleri arasında bir de Pakistan’ın “yerlilik ve millilik” hassasiyetinin olması şaşırtıcı gelebilir!
Üstelik işin bir ucu da Türkiye’ye çıkıyor.
Hikâye şöyle:
9 yıl evvel, Lahor’da toplanamayan çöpler alarm vermeye başlayınca, Lahor Atık Yönetim Şirketi LWMC, şehri doğu ve batı olarak iki bölgeye ayırıp, her iki bölgedeki atık toplama işini birer Türk müteahhite verme kararı almış.
Albayrak ve Özpak şirketleri gerekli teçhizatı temin edip atık toplama yönetimini üstlenmişler.
Tabi bu iş için Türkiye’den Pakistan’a temizlik işçisi götürmek söz konusu olmadığından, Lahor belediyesi sekiz bine yakın belediye işçisini onlara tahsis etmiş.
Türk müteahhitler ilk şoku burada yaşamışlar, zira verilen belediye işçilerinin sadece üçte biri işe geliyormuş! Çünkü belediye işçilerinin çoğu, aslında “bazı büyüklerin” evinde hizmetçi olarak görev yapıyormuş.
Türk müteahhitler çalabildikleri her kapıyı çalmışlar ama ne yaparlarsa yapsınlar işçilerin üçte ikisinden fazlasını işe getirememişler. Böyle olunca da ücretlerini kendi ceplerinden ödedikleri fazladan 2500 kişiyi işe almak zorunda kalmışlar.
Böyle ite kaka da olsa sorun bir süreliğine çözüm yoluna girer gibi olmuş.
Fakat iyi başlayan iş birliği, zaman içinde bozulmaya başlamış. Sözleşme süresinin sonlarına doğru, Pakistanlı temizlik işçileri iş yavaşlatma eylemleri ve protesto gösterileri yapmaya, müteahhitler de ödemelerini tam ve zamanında alamamaktan şikâyet etmeye başlamışlar.
İşler yolunda gitmeyince hem LWMC’nin yöneticileri, hem de şirketin Türk müteahhitlere karşı tavrı değişmiş.
Yeni yöneticiler “Çöpleri toplamak gibi basit bir iş için neden yabancı müteahhitlerle çalışalım? Biz bunu yerli ve milli olarak hallederiz!” türünden fikirleri gittikçe daha çok seslendirir hale gelmişler.
LWMC, 2020 sonunda (sözleşme süresinin dolmasına on gün kala) Türk müteahhitlerin ofislerini polisle basmış ve zaten sözleşme gereği iş sonunda bağışlanacağı taahhüt edilmiş olan vasıtalara el koymuş. Mahkemelik olmuşlar.
Mahkeme, el koyulan teçhizatın iadesine karar vermiş. Ama LWMC, mahkeme kararını uygulamamakta direnmiş.
En kötüsü, LWMC çöpleri “yerli ve milli” kaynak ve vasıtalarla toplamayı da becerememiş!
Neticede hazırlıksızlık, plansızlık, öngörüsüzlük, umursamazlık, iş bilmezlik, yolsuzluk, hafızasızlık hamasetle birleşerek Lahor kenti sakinlerinin hayatını cehenneme çevirmiş.
Peki ya o kendi eserleri olan çöplüğün içinde yaşamaya razı olan, beceriksizliklere, kuralsızlıklara ses çıkartamayan, hakkını aramayı bilmeyen, bir çevre bilinci, bir kamusal alan kavrayışı geliştiremeyen, hamaset görür görmez kanıveren kalabalıklar bu başlarına gelene müstahak değiller mi diye mi sordunuz?
Ona da bu bilgiler ışığında kendiniz karar verin lütfen.