TBMM kürsüsünde her söz serbest olmalı, hakaret bile!

Salih Cenap Baydar

Dünyaya herkes aynı pencereden bakmaz.

Her sosyal hadisenin, topluma mal olmuş her kişinin, her insan grubunun farklı kimselerin gözünde farklı yansımaları vardır.

Birilerinin katliam olarak gördüğü hadise, diğerleri için beka tehdidine karşı mücadele olabilir.

Birilerinin ahlaksız olarak gördüğü kimse, diğerleri için zamanının ilerisinde bir öncü olabilir.

Birilerinin terörist olarak gördüğü topluluk, diğerleri için özgürlük savaşçılarının örgütü olabilir.

Demokratik ülkelerin meclislerinde farklı perspektiflerin sahipleri bir araya gelirler.

Ve meclis kürsüsüne çıkıp kendi bakış açılarını diğer milletvekilleriyle paylaşırlar.

Diğer milletvekillerini, hadiselere en azından başka açılardan bakmanın mümkün olduğuna ikna etmeye çalışırlar.

Zaten meclisin bir şura niteliği kazanması, bir istişare alanı olması ancak böyle mümkündür.

Her vekil doğru bildiğini söyleyip başkalarının söylediklerine kulağını tıkayacak olduktan sonra meclis müzakeresi yapmanın bir anlamı yoktur.

Yasama dokunulmazlığı dediğimiz ilke, vekillerimizin düşüncelerini yargılanmaktan, hapse atılmaktan korkmadan, çekinmeden, özgürce söyleyebilmeleri için vardır.

Tabi, demokratik bir mecliste müzakere yürütmek, ancak “medeni insanların” harcıdır.

Medeni, yani “şehirli” olmak, kendisi gibi düşünmeyen, inanmayan başka insanlarla, eşit hak ve hürriyetler temelinde ilişkiler kurma pratiğini öğrenip, içselleştirmiş olmaktır.

Medenileşememiş, taşralılar, yarım yamalak bilgilere dayalı dar bakış açılarını, en kesin ve mutlak hakikat sayarlar.

Kendileri gibi düşünüp, inanmayanların ya ahmak, ya aldatılmış, ya satın alınmış, ya da kötü niyetli olduklarını düşünürler.

Taşralı için “öteki” ile birlikte yaşamanın tek yolu, onu zorla dize getirip kendisiyle aynı şekilde düşünüp inanmaya, aynı açıdan bakmaya mecbur bırakmak, olmuyorsa ses çıkaramayacak şekilde korkutup sindirmek, o da olmuyorsa yok etmektir.

Taşralı zihniyeti, hakikatle savaşan şeytanlar olarak algıladığı “ötekilere” zulmetmeyi kolayca rasyonalize eder.

Hakikatin düşmanı olan şeytanlarla bir ölüm kalım savaşına girdiğine emin olduğundan, ahlaklı, dürüst, tutarlı, vicdanlı olmaya, hakkı gözetmeye, kurallara uymaya lüzum görmez.

“Şeytanla savaşırken kural mı olur” diye düşünür!

Kendisi gibi düşünmeyen “şeytanları”, korkutmayı, hapse atmayı, sürmeyi, öldürmeyi “normal” bulur.

Elindeki her vasıtayı silahlaştırıp, kendisi gibi düşünmeyenlere hücum eder.

Hakaret, aşağılama, itibarsızlaştırma bunların başında gelir.

Bunlar sevimli şeyler olmasalar da, eğer herkesin kullanımına açıklarsa demokratik müzakerenin meşru vasıtaları sayılabilirler.

Ama taşralı, kendisi için meşru gördüğü vasıtaları düşmanlarının kullanmasına tahammül edemez.

İster ki hakaret, aşağılama, karalama sadece kendisine serbest, başkalarına yasak olsun…

Ya da bunlar, sadece kendi düşmanlarına karşı kullanılırsa meşru sayılsın.

Mesela “din şarlatanı, göstermelik milliyetçi, hırsız, ahlaksız, katil, terörist” gibi laflar Netenyahu için söyleniyorsa herkese serbest olsun.

Ama “cibilliyetsiz, iş birlikçi, terör sevici, vatan haini, şerefsiz, soysuz" gibi laflar, sadece söyleyen kendisi ise hakaret sayılmasın!

Hukukta çifte standart olmaz. Farklı kişilere farklı uygulanan kanun, kanun değildir.

Fikir, vicdan ve ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmezi olduğunu kabul etmek zorundayız.

Ve mecliste “hakaret, tezyif, tahkir” de, ifade özgürlüğünün bir parçası sayılmalıdır.

Siyasetçiler sokaktaki sıradan vatandaştan daha mütehammil olmak zorundadırlar.

Tercihleriyle istemeden de olsa çok kimseye zarar verebilecek olduklarının bilinciyle, ne kadar sert ve incitici olursa olsun o kimselerin seçtiği vekillerin sözlerine kulak vermeye mecburdurlar.

Zulmettiği kişilerden küfür işitince, “bana küfretti” diye zulmünü arttırmak yine ancak kaba taşralı kafasının harcı olabilir.

Mazlumun sövmesine Allah bile istisnai bir izin vermiştir:

“Allah kötü sözün açığa vurulmasını sevmez; ancak zulme uğrayan müstesnadır. Allah her şeyi işitir ve bilir.” (Nisa 148)

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (31)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.