Myanmar katliamında Facebook’un rolü neydi?
Facebook, bütün şikayetlere, ikazlara, bildirimlere, ihbarlara, yalvarışlara kulağını tıkamış, katliama sebep olacağı açık seçik görülen yalan haberleri, kışkırtmaları yayından kaldırmamış, o içerikleri oluşturan kötü niyetli kimselerin hesaplarını askıya almamıştı.
Birleşmiş Milletler tarafından 23 Mart 2017’de kurulan Uluslararası Myanmar Bağımsız Araştırma Misyonu, yaklaşık 18 ay süren çalışmalarının ardından yayımladığı rapor ile facebook’un katliamdaki rolünü tescilledi. Basında yer alan haberlerle iyice köşeye sıkışan facebook, aralarında Myanmar Genelkurmay Başkanı General Min Aung Hlaing’in kişisel hesabı ile ordunun resmi yayın organı Myawady televizyonunun hesabının da olduğu on sekiz Facebook hesabını, elli iki Facebook sayfasını ve bir Instagram hesabını kapattığını duyurdu ve 2018 Ağustos’unda, yaşanan acılardaki rolünü ve hatasını kabul ettiği bir açıklama yayınladı. Ürün müdürü Sara Su imzalı açıklamada şöyle deniyordu:
“Facebook’ta suiistimallerle savaşmak gibi bir sorumluluğumuz var. Bu özellikle Myanmar gibi birçok insanın interneti ve sosyal medyayı ilk kez kullandığı, nefretin yayılabileceği ve sahada gerginliklerin körüklenebileceği ülkeler için geçerli. Myanmar’daki etnik şiddet dehşet verici ve biz, Facebook üzerinden dezenformasyon ve nefretin yayılmasını engellemede çok yavaş kaldık.”
Açıklamanın devamında Facebook’un kötü niyetli haberleri yakalamak için yapay zekaya nasıl yatırım yaptığı, elle kaldıran mesajların yarısının yapay zekâ ile tanınabildiği, raporlanan ihlalleri denetlemek için Burma dili uzmanı altmış personelin işe başlatıldığı, kara propaganda gruplarının Facebook’taki sayfalarının kaldırıldığı, bunların yeni sayfa açmasının ve desteklenmesinin yasaklandığı anlatılıyordu.
***
1492’de Kristof Kolomb komutasındaki İspanyol sefer gemisi Amerika’yı keşfetti. Keşfettikleri topraklara “yeni dünya” anlamına “Mundus Novus” dediler.
Yeni dünyanın eski sakinleri olan yerliler, bu dev gemilerle okyanustan çıkıp gelen insanları heyecan ve hayretle karşılamış olmalılar.
Ta ki gelenlerin ateşli silahları ile karşılaşıp öldürülmeye, soyulmaya, köleleştirilmeye başlayıncaya kadar…
İnternet de bugünün “Mundus Novus”u. Fark şu ki bu yeni topraklar keşif değil icat edildi ve bu icat edilmiş ıssız ülkenin köleleştirilerek sömürülecek “sakinleri”, mucitler tarafından sonradan bulunup getiriliyor.
Teknolojik sıçramayı yakalayamayan, mucitler arasına temsilci sokamayan ülkelerin vatandaşları, zaten mundus novus’un potansiyel köleleri. Bu “vahşi batıdan da tehlikeli” topraklarda belli farkındalıkları ve kabiliyetleri geliştiremeyen herkes tehdit altında.
Bunun adını koymamız lazım.
Bunun adı: “siber sömürgecilik” yahut “dijital koloniyalizm”dir.
***
İngiliz, İspanyol, Portekizli, Hollandalı sömürgeciler keşfettikleri yeni dünyanın doğal zenginliklerini yağmalamak için birbirleriyle yarışmışlardı ama sadece hırsızlık ve gaspla yetinmediler. Yeni toprakların yerlilerini köleleştirirken eski dünyadaki kölelerini de taşıyıp getirdiler.
Dijital sömürgeciler de sadece mevcut kitleye daha çok “doğru” reklam gösterip daha çok satış yapmakla yetinmeyecekler.
***
Yerliler, okyanusu aşan koca gemilerle gelen misafirlerin, iyi ve temiz niyetlerle kendilerine ulaştıklarını, daha çok refah ve konfor sağlayacak mucizevi teknolojiler getiren harika insanlar olduğunu düşünmüş olabilirler.
Hızla dijital sömürge kölelerine dönüşürken bizler de Zuckerberg’lerin, Cook’ların, Page’lerin, Brin’lerin, Bezos’ların, Musk’ların “dünyayı daha iyi bir yer yapmak” gibi bir gayeyle çalışan dâhi çocuklar olduğuna inanmak istiyoruz.
***
Gariban yerlilerin ok ve mızrakları sömürgecilerin ateşli silahları karşısında şaka gibi kalıyordu.
Facebook, Google, Twitter ya da Amazon’un saniyede bilmem kaç terabayt kişisel veri işleyerek şahsa özel sanal hapishaneler kuran süper bilgisayarları ve akıl almaz algoritmaları karşısında çoğu insan çaresiz.
Peki ne yapmak lazım?
O da bir sonraki yazıya…