Dünyada son yarım asra damgasını vuran neoliberal politikalar, özelleştirme, serbest ticaret ve finansallaşma üçlemesiyle ekonomik düzenin yapı taşlarını yeniden şekillendirdi.
Özelleştirmeyi bir önceki yazımda ele almıştım.
Bu yazıda, neoliberal politikaların diğer bir önemli bileşeni olan “serbest ticarete” göz atmak istiyorum.
Serbest ticaret , neoliberalizm bağlamında ele alındığında şu anlamları kazanıyor:
1-Küresel ticaretin önündeki engellerin kaldırılması: Ülkeler arasındaki gümrük vergileri, kotalar ve diğer ticari bariyerlerin azaltılması veya tamamen kaldırılması. Mal ve hizmetlerin ülkeler arasında daha kolay ve daha az kısıtlamayla dolaşabilmesi.
2-Korumacı politikaların terk edilmesi: Ülkelerin kendi iç piyasalarını, yerli üreticilerini korumak için uyguladıkları politikaların gevşetilmesi veya bırakılması.
3-Küresel pazar entegrasyonu: Ülkelerin ekonomilerinin birbirine daha bağlı hale gelmesi ve küresel tedarik zincirlerinin oluşması.
4-Çok taraflı ticaret anlaşmaları: Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi kurumların öncülüğünde yapılan çok taraflı ticaret anlaşmalarının yaygınlaşması.
5-Rekabet ve verimlilik artışı: Uluslararası rekabetin artmasıyla şirketlerin daha verimli çalışmaya zorlanması.
6-Karşılaştırmalı üstünlük teorisinin uygulanması: Ülkelerin en verimli oldukları alanlarda üretim yapıp, diğer ihtiyaçlarını ithalat yoluyla karşılaması fikrinin yaygınlaşması.
7-Doğrudan yabancı yatırımların teşviki: Ülkelerin yabancı yatırımları çekmek için düzenlemelerini gevşetmesi ve teşvikler sunması.
Serbest ticaretin yaygınlaşması konusundaki tartışmalar şöyle özetlenebilir:
Korumacı politikalardan vazgeçilmesi , daha ucuz ve kaliteli ürünlerin tüketiciye ulaşmasını sağlasa da, küresel rakiplerle rekabet edemeyen yerli üreticileri oyundan düşürmüş, kültürel ve ekonomik çeşitliliği azaltmış, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki ekonomik uçurumu derinleştirmiştir.
Özellikle iş gücüne dayalı üretimin, insan kaynağının ucuz olduğu ülkelere kaydırılması istihdamda önemli bir artış sağlamıştır. Bir çok insan, uluslararası firmaların açtığı büyük fabrikalarda iş bulabilmiştir. Fakat birçok ülkede bu hareketlilik, düşük ücretli ve güvencesiz işleri arttırmış, iş gücü standartlarının düşmesine yol açmıştır.
Sanayi üretiminin gelişmekte olan ülkelere transferi , çevre standartları konusunda fazla hassasiyetleri olmayan, yahut üretim maliyetlerini arttırmamak için bu konuda regülasyon uygulamayan ülkelerde çevre kirliliğini artırmıştır. Dahası, doğal kaynakların aşırı kullanımı yüzünden sürdürülebilirlik sorunları baş göstermiştir.
Küresel ekonomiye entegre olan ulus devletler , bundan bir takım ekonomik faydalar sağlamakla birlikte, dış şoklar karşısında daha hassas, ekonomik açıdan daha bağımlı ve kırılgan hale gelmişlerdir.
Çok uluslu şirketlerin gücü artarken ulus devletlerin ekonomi politikaları üzerindeki kontrolü azalmış , dolayısıyla egemenlikleri bir manada zayıflamıştır . Öte yandan bu durumun ulus devletleri uluslararası hukuk standartlarına uymaya zorladığı da söylenebilir.
Küresel seviyede aşırı güçlenmiş piyasa aktörlerinin neredeyse tamamen denetimsiz olarak yerel ekonomilere nüfuz etmeleri, spekülatif sermaye hareketlerinin artmasına, o da finansal istikrarsızlığa zemin hazırlamıştır.
Ulus devletlerin, yatırım çekmek için küresel şirketlere bir takım vergi avantajları sağlaması hem vergi barışını bozmuş hem kamu hizmetlerinin finansmanında zorluklar yaşanmasına yol açmıştır.
Görüldüğü üzere, neoliberal politikaların mihenk taşlarından biri olan serbest ticaretin fayda ve zararları muhtelif.
Meselenin birey perspektifinden farklı, ulus devlet perspektifinden farklı görünen boyutları var.
Sonuç olarak, serbest ticaret, insanlık için hem fırsatlar hem de riskler barındıran bir mesele ve geleceğe dair tartışmaların odağında yer almaya devam edecek. Bu tartışmalarda, refah, ekonomik büyüme, demokrasi, hukuk, toplumsal adalet, sürdürülebilir kalkınma ve küresel eşitlik gibi değerleri göz önünde bulundurmak gerekiyor.