Roma mitolojisinde Fortuna isimli bir şans, kader, kısmet tanrıçası vardır. Milattan önce yedinci asra kadar uzanan mitlere göre hem fertlerin hem devletlerin “talihi” ondan sorulur.
Fortuna, resim ve heykellerde sol elinde “bereket boynuzu” (cornucopia) ismi verilen, içi bolluk ve bereket simgesi meyvelerle dolu, boynuz şeklinde bir kabı tutar. Sağ elinde ise bir gemi dümeni vardır. Bazen de önüne dümen yerleştirilmiş bir tahtta otururken tasvir edilir.
Bu iki sembol Fortuna’nın insanlara ve devletlere bazen bolluk, refah, zenginlik bazen de yıkım, açlık, sefalet getirdiğine işaret eder.
Fortuna sık sık kör bir kadın olarak resmedilir. Bunun manası, Fortuna’nın iyi şansı, bolluğu, bereketi ya da talihsizliği, felaketi hak edenlere değil, kime tesadüf ederse ona verdiğidir.
Sanırım dilimizdeki “kör talih” ifadesi buradan geliyor.
Fortuna’nın çarkı (yahut dümeni) ortaçağ Avrupa’sında önemli mitolojik sembollerden biri olmuş.
İlk görülmesinden yaklaşık bin iki yüz sene sonra, milattan sonra altıncı asırda Romalı filozof Boethius, kaprisli tanrıça Fortuna’yı ve “Rota Fortunae” ismi verilen çarkını tekrar popülerleştirmiş.
Rota Fortunae (“Fortuna’nın çarkı”) kavramı dilimize, yarı Arapça yarı Farsça “çark-ı felek” kavramı olarak girmiş. Halk diline “feleğin çarkı” yahut “feleğin çemberi” diye yerleşmiş.
Orta çağda üretilmiş tasvirlerde çarkıfelek, Fortuna’nın zarif bir dokunuşuyla veya garip bir manivelayla hareket ettirebildiği kocaman bir çark. Dönüşü hızlı da olabiliyor bir ömür boyu da sürebiliyor. Çark üzerinde insan hayatının safhalarını sembolize etmek üzere dört insan figürünü taşıyan dört raf bulunuyor.
Solda, yükselen figürün bulunduğu raf “regnabo” (hükmedeceğim) olarak etiketleniyor.
En üstte olan ve genellikle taç giyen figürün altına “regno” (hükmediyorum) yazılıyor.
Sağda artık inişe geçen figürün altına “regnavi” (hükmettim) yazılıyor.
En aşağı noktada olan figürün altına “sum sine regno” (hükmüm, krallığım yok) yazılıyor.
Bu en alttaki figür bazen yerçekimi ve merkezkaç kuvvetiyle tekerlekten fırlamış, bazen de ağır tekerleğin altında ezilmiş olarak tasvir ediliyor.
Mitolojiyle, tarihle, gösterge bilimle, kadim lisanlarla, antropolojiyle ilgilenenler için ne ilginç konular değil mi?
Fakat Fortuna, aynı zamanda bugünün sosyal psikolojinin de konusu!
Tarım toplumunda insanların hayatlarını değiştirebilmek için yapabilecekleri çok az şey vardı, başlarına konuverecek talih kuşuna dair hayaller kurmaları gayet anlaşılır bir şeydi.
Ama köprünün altından çok sular aktı.
Aklımızla, kabiliyetlerimizle, seçimlerimize, gayretimizle hayatlarımızın dizginlerini elimize alabileceğimizi öğrendik.
Fakat Tanrıça Fortuna ölmedi! Bazılarımızın yüreğinde yaşıyor!
Bugün hala, ne yaparsak yapalım hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimize, “talihin elinde oyuncak olduğumuza” inanmakta ısrar eden, ortaya çıkmasından 2600 sene sonra hala Fortuna’ya iman edenler var. Üstelik sayıları hiç de az değil!
Bu insanlar "kazanımlarının", akıllarına, çalışmalarına, gayretlerine değil, kısmetlerine, kaderin tatlı bir cilveyle yüzlerine gülmüş olmasına bağlı olduğunu düşünüyorlar.
Yaşadıkları olumsuzluklarda ise kendilerinin hiç suçu yok! Sadece talihsizlik…
“Kör tanrıça Fortuna” bu aralar yine çarkıfeleği çeviriyor!
Bazıları için “Regno’dan”, “regnavi’ye”, oradan da “sum sine regnoy’a” doğru hızlı bir yolculuk başlamış gibi görünüyor.
Fortuna’nın gizli müminleri, dehşet içinde “talihlerinin döndüğünü” düşünüyor, kader hayatta yüzlerine bir daha güler mi merak ediyorlar.
Böyle düşünenler arasında kendini Müslüman olarak tanımlayanlara bir hatırlatma yapmak istiyorum: Fortuna da dahil olmak üzere Allah’tan başka hiçbir tanrı yok!
Ve Allah, gönderdiği ayetlerle Müslümanlara şu açık mesajları veriyor:
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür” (Zilzal 7,8)
“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir” (Şura 30).
“İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur” (Necm 39).