Ülkemizdeki birçok farklı platformda fikir üretip yorum yapan insanların sözlerinde “kolektivist bir zihniyet kalıbının” izleri var.
Zihniyet derken, insanın dünyayı algılama, yorumlama ve anlamlandırma biçimini, inanç, değer, varsayım ve davranış desenlerini kastediyorum.
Çok sayıda insan arasında paylaşılan, kalıplaşmış, şablonlaşmış, bir takım karakteristik özellikler kazanmış zihniyetlere de “zihniyet kalıbı” diyorum.
Başlangıçta sözünü ettiğim kolektivist zihniyet kalıbının temel unsurlarının en başında, “ferdin” neredeyse tamamen etkisiz, önemsiz, değersiz ve iradesiz görülmesi geliyor.
Bu anlayışı benimseyenlerin nazarında, kendileri de dahil hiç kimse hayatta bir aktör/özne/fail değil.
Hiçbir ferdin herhangi bir şeyi değiştirmeye, düzeltmeye gücü yok. Kişisel inisiyatif sadece bir illüzyon!
Siyasette, ekonomide, düşünce hayatında ortaya atılıp varlık gösteren, iddia sahibi olan fertlerin hiçbiri kendi iradesiyle hareket etmiyor.
Hepsi -ister farkında olsunlar ya da olmasınlar- bir takım mahiyeti meçhul çok büyük güçlerin kuklası, ajanı, sözcüsü, elemanı, maşası.
Dünya, son derece müphem bir “onlar” zamiriyle işaret edilen, kadir-i mutlak, her yerde her zaman hazır ve nazır tanrısal güçlerin birbirleriyle rekabet ettiği bir arena.
Hayatta olan biten ne varsa, sebep sonuç ilişkileri ve tesadüflerden ziyade “onların” yaptığı bir “büyük plana” göre işliyor.
“Onlar kim” sorusu, bu zihniyet kalıbını benimseyenler için sevimsiz, cevabı çok belli bir soru!
Ama öğrenmekte biraz ısrar ederseniz “onlar” diye bahsedilen (çoğu zaman şeytani) varlıkların çeşit çeşit isimleri dökülüveriyor: Emperyalistler, kapitalistler, küreselciler, dış güçler…
“Onların” daha mahalli ölçekte olan versiyonları da var: Derin devlet, Sabetayistler, Yahudiler, Siyonistler, Pakraduniler, masonlar.
Kaçınılmaz şekilde gidip komplo teorilerini kucaklayan bir zihniyet kalıbı bu.
Komplocu ithamından gocunmayanlar, “onlar” denildiğinde zihinlerinde tapınak şövalyelerinin, bilderbergcilerin, satanistlerin, illuminaticilerin şekillendiğini söylemekten de çekinmiyorlar.
“Onları”, şeytani toplumsal yapıların ardındaki şeytani şahıslar olarak tespit edenler de var. En sevdikleri isimler, Rothschild ve Rockefeller Aileleri, George Soros, Bill Gates, Jeff Bezos, Elon Musk, Mark Zuckerberg, Warren Buffet, Klaus Schwab.
Bu zihniyet kalıbı, sadece eğitimsiz, muhakeme ve analiz kabiliyeti gelişmemiş, başkalarının dedikleriyle hareket eden kimselerde görülmüyor.
Zekası ve bilgileriyle temayüz etmiş, üstün analiz yeteneğine sahip insanlar arasında bile, hayattaki önemli olayların neredeyse hepsinin “büyük güçler” tarafından planlanıp yönlendirildiğine inananlar çok.
Her şeyin en baştan itibaren belli bir amaca yönelik olduğunu varsayan bu anlayışa “teleolojik” bakış ismi veriliyor.
Siyasi yelpazenin alâkasız uçlarında durdukları halde bu zihniyet kalıbının tezahürlerini fikirlerinde gördüğümüz pek çok düşünürümüz var.
Aynı zihniyet kalıbını paylaştıkları bu düşünürlerin teorilerini aşkla ve şevkle kucaklayan insanlarımız, onlarca hatta yüzlerce yıla yayılan beynelmilel siyasi ve içtimai gelişmeleri, toplumsal değişimleri, partilerin, cemaatlerin politik ve ideolojik evrimlerini, yeryüzü tanrılarının çok uzun vadeli projeleri gibi algılamaya dünden hazırlar.
Bu tasavvurda tesadüflere yer yok. Yaşanan her şey “onların” çok büyük, girift, uzun vadeli stratejilerinin birer parçası. Her şey bir “proje”!
Hayatta görülen bireysel başarı ve başarısızlıkların da kişisel gayretlerle ya da hatalarla alâkası yok.
Kazananlar aslında kazandırılıyor, kaybedenler ise aslında kaybettiriliyor. Kimsenin kendi iradesi ve gayretiyle varlık göstermesi mümkün değil.
Bu güçlerin büyük (ve çoğu zaman şeytani) planlarını bozmanın yolu, grup bilincini kuvvetlendirmek, “onların” planlarının farkında olmak ve “onlara” karşı birlikte mücadele etmekten geçiyor.
Bu yaygın zihniyet kalıbının teşekkülünde bir çok kültürel, sosyal ve psikolojik etkenin izini sürebiliriz.
Onu da bir sonraki yazımda yapmaya çalışacağım.