İsrail, tüm dünyanın gözü önünde sivillerin evlerini bombalayıp masum çocukları katletmekten, yüzbinlerce insanı zorla göç ettirerek topraklarına el koymaya kadar çeşit çeşit savaş suçlarına imza atıyor.
Bu vahşete dünyanın dört bir yanında Müslümanların yanısıra, başka dinlerin müntesipleri ve herhangi bir dine ya da tanrıya inanmayanlar da tepki veriyor.
Fakat gayrimüslimlerin tepkileriyle Müslümanların tepkileri arasında temel bir farklılık var.
Müslümanlar genel olarak, “kendilerine”, “kendilerinden saydıklarına”, “kardeşlerine”, “soydaşlarına”, “dindaşlarına” yönelen zulmü, şiddeti, haksızlığı protesto ediyorlar.
Tokyo'dan New York'a, Melbourne'dan Toronto'ya, Filistin'de ölen çocuklar için sokaklara dökülen, zalimlere silah gitmesin diye kendilerini gemilere zincirleyen, polis şiddetine maruz kalma pahasına kendi ülkelerinin kanunlarını çiğneyerek hükumetlerini protesto eden, hatta bir an önce ateşkes yapılsın diye açlık grevine giren gayrimüslimlerin motivasyonu bunlardan hiçbiri değil.
Onlar “insani”, “vicdani”, “ahlaki” hassasiyetlerle hareket ediyorlar.
Müslümanların protestoları gayrimüslimlerinki kadar etkili değil.
Çünkü Müslümanların çoğu sadece “kendine Müslüman”. Başkalarının dertleriyle asla ilgilenmiyorlar.
Zulüm kendilerine, akrabalarına, hemşerilerine ya da dindaşlarına yönelmedikçe kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Daha kötüsü, eğer zulmü işleyenler kendilerini yakın hissettikleri kimselerse, gadre uğrayanların çığlıklarına kulaklarını tıkıyorlar.
İslam dünyasında infiale sebep olan, büyük protesto gösterileriyle, boykot kampanyalarıyla tepki verilen İsrail saldırganlığı 7 Ekim 2023 ile 19 Aralık 2023 arasında yaklaşık yirmi bin insanın hayatına mal oldu.
Müslümanların tepki verdiği diğer bir insani kriz olan Arakan Soykırımında, Myanmar ordusu ve Budistler tarafından yirmi dört bin Müslüman öldürülmüştü.
Ama zalimler “ötekiler” değil de “Müslümanlar” olunca İslam dünyasının bir anda tepkisizleştiği görülüyor.
Yemen’de Suudi Arabistan’ın uçaklardan attığı bombalarla öldürdüğü Müslümanların sayısı yüz elli dört bin idi. Toplamda üç yüz yetmiş yedi bin Müslüman bu savaşın sebep olduğu şiddet, açlık ve hastalıklar sebebiyle can verirken İslam dünyasında pek kimsenin kılı kıpırdamadı.
Suriye’deki iç savaşta beş yüz binden fazla Müslüman öldürülürken İslam dünyasında kitlesel protestolara şahit olmadık.
22 yıl süren İkinci Sudan İç Savaşında iki milyon Müslüman hayatını kaybederken Müslümanların çoğu yine oralı olmadı!
2009’da Nijerya’da İslam devleti kurmak isteyen militanların başlattığı Boko Haram ayaklanması yüzünden, 2020 itibariyle can veren üç yüz elli bin insan, Müslümanların gündemine girmedi bile.
Zaten çatışan taraflardan biri Müslüman değilse, Müslümanlar herhangi bir tepki verme sorumluluğu hissetmiyor.
1994’te Ruanda’da 100 gün içinde sekiz yüz bin insan vahşi şekilde katledilirken Türkiye’de hiçbir protesto mitingi yapıldığını hatırlamıyorum.
Neredeyse yetmiş senedir devam eden Kolombiya iç savaşında ölen iki yüz bin insan da Müslümanların dikkatini çekmedi.
Maalesef dindar Müslüman kitlelerin tepkileri, “bedevi kabile mensuplarının tepkilerine” benziyor.
Uzun vadede -tıpkı dedelerine zulmeden Naziler gibi- tiksintiyle, lanetle anılmalarına sebep olacak katliamlara imza atan Siyonistlerin de benimsedikleri, bencil, empati yoksunu ve iptidai bir anlayış bu!
Tüm var oluşu, seçilmiş, üstün, ayrıcalıklı saydıkları kendi kabilelerinden olanlar ile ötekiler (kafirler, teröristler, düşmanlar) arasındaki bir güç mücadelesinden, bir ölüm kalım savaşından ibaret görüyorlar.
Ahlak, adalet, hukuk, merhamet, empati yok bu var oluş algısında. Sadece kaba kuvvet var. Ezmek veya ezilmek var.
Âdil, vicdanlı, ahlaklı ve akıl sahibi, “medeni” insanların alâmet-i farikası, dünyanın her yerinde, zalimin ve mazlumun kimliğine, kimlerden olduğuna bakmadan zulmün karşısında pozisyon almaları.
Bir hükmümüz olsun, itirazlarımız bir anlam ifade etsin istiyorsak “Kendimize Müslüman” olmaktan vazgeçip Allah’ın yarattığı her canlıya karşı Müslüman olmayı öğrenmek zorundayız.