Daha önceki yazımda, beş temel alanı siber sömürgecilikle savaş hattı ilan etmeliyiz demiştim. Şimdi bir yazı serisiyle bu cephelerde yapılması gerekenleri biraz daha detaylandırmaya çalışacağım.
Önce bir not: Aşağıda sıraladığım gerekliklerin karşılanması için siyasi iradenin kararlarına ve onun yönetimindeki devlet aklının alacağı kararlara, vereceği desteklere ihtiyaç var. Ancak bu tedbirlerin devlet kurumları/memurları eliyle uygulanabilmesi mümkün değil. Bu nitelikte işlerin, devlet memurları eliyle yapılabileceği kanaati büyük bir yanılgı, bize zaman kaybettiren bir illüzyon. Dünyanın teknolojik açıdan gelişmiş, ilerlemiş hiçbir ülkesinde bahse konu işleri devlet memurları yürütmez. Devletin kurumsal hantallığı, verimsizliği ile teknolojik üretimin dinamikleri uyuşmaz. Siber sömürgecilikle mücadelede, siyasi irade derin bir farkındalık ve kararlı bir duruş göstermeli ama teknolojik girişimleri devlet eliyle yapmaktan da imtina etmeli. Bu işler yerli ve milli özel şirketler eliyle yürütülmek zorunda.
Şimdi gelelim siber savaşın cephelerinden ilki olan “işletim sistemleri” cephesine.
Bilgisayarların, cep telefonlarının içindeki çipler, elektronik devreler (hardware) onları çalıştıran yazılımlar (software) olmadan işe yaramaz, kullanılamazlar. Elektronik cihazları “işletmemizi” sağlayan, temel yazılımlara işletim sistemleri diyoruz. Bugün hemen herkesin bilgisayarında kurulu olan Windows bir işletim sistemidir. Android ve IOS da en yaygın akıllı telefon ve tablet işletim sistemleridir.
Masaüstü bilgisayar ve sunucularda kullanılan işletim sistemlerine baktığımızda ülkemizde Microsoft Windows’un pazarın hâkimi olduğunu görüyoruz. Fakat Microsoft’un veri merkezlerinin anahtarlarını siber sömürgecilere nasıl teslim ettiği Snowden’in ifşalarından sonra aleniyet kazanmışken, veri güvenliğinin birincil önem taşıdığı kamu işlerinde Windows kullanmayı sürdürmek, yetersizlik, vurdumduymazlık, kötü niyet ya da cehaletle değilse ancak çılgınlıkla açıklanabilir. Artık her bilgisayarın ağa bağlı olduğu günümüzde, hemen her masaüstünde çalışan, arka planda durmadan “güncellemeler” indirip kuran Windows’un ne yaptığını, işlediğimiz verileri hangi siber sömürgecilere gönderdiğini bilmiyoruz. Yöneticilerimizin artık casusluğun James Bond’lar ile yapılmadığını kavraması gerekiyor.
***
Bu kâbustan çıkış yolu, açık kaynak kodlu Linux işletim sistemine yönelmekten geçiyor. Memur eliyle yürütüldüğü için ite kaka ilerliyor olsa da Pardus projemiz bu açıdan son derece isabetli bir girişim. Açık kaynak kodlu Linux işletim sistemini olabildiğince yerlileştirerek siber sömürgecilerin tarassudundan, veri hırsızlığından korunmaya çalışıyoruz.
Tabii yerli işletim sistemini üretmek işin yarısı. Diğer yarısı kullanımın yaygınlaştırılması. Bugün artık iyi kötü hazır hale gelen Pardus’u -en azından kamu kurumlarında- çalışanlarına kullandırma iradesini sergileyecek şuurlu, dirayetli yöneticilere ihtiyaç var.
Gelelim mobil tarafa. Kişisel verilerimizin ana kaynağı haline gelen akıllı telefonlar ve tabletler için bir mobil işletim sistemi alternatifi üretmemiz de şart! İki ana mobil işletim sistemi üreticisi olan Google ve Apple’ın da siber sömürgecilere “arka kapılar” açtığı artık sır değil.
Android işletim sistemi, Linux tabanlı, açık kaynak kodlu bir sistem. Yani yazılım kodları gizli değil. Sıfırdan başlamamız, tekerleği baştan keşfetmemiz gerekmiyor. Çoğumuzun telefonunda çalışan işletim sisteminin kaynak kodları http://omapzoom.org/ adresinden kanunî ve ücretsiz olarak indirilebiliyor. Tabii bizi 15 milyondan fazla satırdan oluşan bu kodların dikkatle incelenmesi ve içlerinden kişisel verilerin peşine düşen kısımların ayıklanması gibi meşakkatli bir iş bekliyor. Akıllı telefonlar için bir an evvel başlatmamız gereken “Mobil Pardus” projesi belki yerli otomobil projesinden de önemli bir proje. Tabi buna yerli mobil uygulama mağazası projesinin de eşlik etmesi gerekiyor.
Kabul edelim ki yapmamız gerekenler zor ama imkânsız değil!