14 Aralık Cuma günü, ABD Temsilciler Meclisi, 2017 yılında Myanmar ordusu tarafından Arakanlı Müslümanlara yapılan saldırıları “soykırım” olarak tanımlayan yasa tasarısını üç yüz doksan dört evet’e karşılık sadece bir hayır oyuyla kabul etti.
Son yıllarda, kitlesel olarak katledilen Müslümanların haberleriyle sık sık gündemimize giren Myanmar (eski adıyla Burma), Bangladeş, Çin, Hindistan ve Tayland arasında yer alan bir Güneydoğu Asya ülkesi. Çoğunu Budistlerin oluşturduğu yaklaşık elli üç milyonluk nüfusunun içinde Müslümanların yüzde beş ila on dört arasında bir azınlık nüfusu teşkil ettiği tahmin ediliyor. Yine adını katliamlardan tanıdığımız “Arakan” da Myanmar’ın -Rohingya ismi verilen- fakir Müslümanlarına ev sahipliği yapan bir eyaleti.
İngiliz sömürgeciliğinin elinden 1948’de kurtulan Myanmar, 1962’de yönetime el koyup uzun yıllar boyu ülkeyi zorbaca yöneten darbeci askerlerin eline geçti. 1989’da ülkenin adını Myanmar olarak değiştiren de askeri cuntaydı. Askerlerin şovenistlikleri, azınlıklara yönelik baskı politikaları ve demokratik hak arayışlarını silahla, kanla bastırma tercihleri ülkenin siyaseten yalnızlaşıp fakirleşmesine yol açtı.
2007 yılında, “renkli devrimler” nev’inden bir ayaklanma da Myanmar’da gerçekleşti. Askeri diktaya karşı Budist rahiplerin öncü rol oynadığı ayaklanmaya “Safran Devrimi” ismi verildi. Bu kalkışma tıpkı diğer örnekleri gibi şiddetle bastırıldı ama bir yandan da 2008’de yeni bir anayasa yapılmasının ve ardından 2010’da Cumhuriyet rejimine geçişin yolunu açtı.
Ülke demokrasiye geçmiş görünse de askerlerin siyasetteki ağırlığı ve ülkedeki Müslüman azınlığı baskı altında tutmaya yönelik “şahin” politikaları hiç değişmemişti. 2011’de yapılan demokratik açıdan hayli şaibeli seçimlerde, askerlerin arkaladığı partinin lideri Thein Sein, hükumet başkanı seçildi. Yeni başkan, basının üzerindeki ağır sansürü hafifletmek, Çin’in destek verdiği bir baraj projesini iptal etmek gibi birtakım adımlar atınca, 2012 yılında Başkan Obama, daha yedi sene evvel “diktatörlüğün ileri karakolu” ilan ettikleri bu ülkeye -hem de Müslüman katliamı sürerken- bir ziyaret gerçekleştirdi.
***
Obama’nın ziyaretinin ardından Myanmar çok ilginç gelişmelere sahne oldu. Ülkenin devlet tekelindeki Telekom hizmetleri “özgürleştirilerek” rekabete açıldı. Norveç’li Telenor ve Katar’lı Ooredoo firmalarına lisans verildi. Sim kartlar bir anda iki yüz dolardan iki dolara inerken çok ucuz Çin malı akıllı telefonlar adeta kapışıldı. 2015 sonunda cep telefonu kullananların sayısı nüfusun yarısını geçmişti. Fakat bu fakir ülkede internet erişimi hala çok yavaş ve pahalıydı.
Daha sonra korkunç hadiselerin yaşanacağı trajedide başrol oyuncularından biri olacak Facebook’un ilk sahne aldığı yer burası oldu.
Facebook 2013 yılında “dünyayı birbirine bağlamak” gibi bir sloganla internet.org sitesi üzerinden dünya genelinde bir inisiyatif başlatmıştı. Facebook’un kurucusu Zuckerberg’e göre internete bağlanmak bir “insan hakkı” sayılmalıydı. Bu inisiyatifte Facebook’un yanı sıra Samsung, Ericsson, MediaTek, Opera Software, Nokia ve Qualcomm gibi dev iletişim firmaları göz kırpmadan milyonlarca doları harcayacaklar, fakir ve teknolojisi gelişmemiş ülkelerin semalarında dolaştırdıkları, enerjisini güneşten alan dronlar ile bedava internet imkânı sağlayacaklardı.
Facebook bahsedilen girişim kapsamında, mümkün olduğunca çok kişiye asgari seviyede erişim sağlayacak “Free Basics” adında bir program başlattığını açıkladı. Bu şu anlama geliyordu: Facebook sayfaları resim ve videolar olmadan herkese bedava sunulacaktı. Haberler, anne sağlığı, seyahat, iş ilanları, spor, iletişim ve siyaset gibi konulardaki facebook sayfaları bedava erişime açılacaktı.
Facebook, kendi sitesinde “internet.org” inisiyatifi kapsamındaki “Free Basics” uygulaması ile internete bağlanan insan sayısının bir milyara ulaştığını söylüyor.
Peki bu çalışmaların Myanmar’daki katliamla ne ilgisi var?
Onu da bir sonraki yazımızda anlatalım.