Uzun ve karanlık bir tünele giriyoruz. Meşhur dizinin sloganı ile söylersek: “kış geliyor”. Kendini gün geçtikçe daha çok hissettirecek, bizi iliklerimize kadar sarsacak ağır bir iktisadi kriz ile karşı karşıyayız. Sonrasında da siyasi ve sosyal çalkantılar bizleri bekliyor.
Her şeye rağmen “enseyi karartmamak” ve geleceğe dair umutları canlı tutmak akıl ve ruh sağlığımız açısından şart.
Benzer boğucu sıkıntılar, hatta çok daha kötüleri coğrafyamızda daha önce de defalarca yaşandı.
Allah’tan iman sahiplerinin fırtınada sığınacağı limanlar var. Mesela Yusuf suresinin 87. ayeti gibi:
“Ey Oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşini arayın. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kafirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”
Böyle zamanlarda, taa bir asır öncesinden, Mehmet Akif Ersoy’un, ruhlarda şimşekler çaktıran mısralarını imdada çağırmak lazım. Mümin Akif’imizin sığındığı ilahi limandan, çıldırmış denize bakarak yazdığı mısraları:
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
***
Gelecek ne kadar karanlık görünürse görünsün çabalamayı bırakmak ancak imansız kimselerin harcı diyor Akif. İman sahibiyseniz ümidinizi kesemezsiniz diyor. Ümidinizi kestiyseniz imanınızı sorgulayın diyor. Silkinip kendimize gelmemiz için aşkettiği ilk tokat bu.
Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir.’
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
“Dipdiri meyyit” ifadesi bana Benjamin Franklin’e atfedilen meşhur sözü hatırlatmıştır hep: “Bazı insanlar 25 yaşlarında ölür ama 75 yaşlarına kadar gömülmezler.” Etrafta böyle dipdiri meyyitlerden çok görürüm ama onlardan biri olmak? Allah korusun...
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Aman yarabbi! Bu nasıl bir azim ve sebat hissi! Karanlıkta ışık bulamazsak oturup ağlamak, karanlığa teslim olmak değil ışık yakmak düşer bizlere. “Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler” diyen Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın penceresinden bakıldığında her şey bambaşka görünür. O umutsuzluk bataklığı uzak olsun bizden. Sarılıp ümidimize kendimizi kurtaralım. “Sabır”, diyor hocalar, başa gelene tahammül etmek değildir. “Sabır”, azimle tuttuğun yolda yürümek, sebat etmektir. Böyle zamanlarda sabır gerekir, ümit gerekir.
Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Kendimizden de öne koyduğumuz evlatlarımız için mücadeleyi bırakmamak... Nasıl bir ülke, nasıl bir medeniyet, nasıl bir hayat teslim edeceğiz yavrularımıza diye düşünmek ve yeniden doğrulmak...
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: ‘Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş! ‘
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
***
Dikkatli zihinler ve rikkatli kalplerden “vatan tehlikede”, “vatan batıyor” feryatları yine işitiliyor. Ama onlara baykuş dememek lazım, zira bu ağır yükü sırtlamak için bir tarafından yapışacak olan da, batmasın diye vatana sahip çıkacak olan da yine onlar.
‘İş bitti... Sebâtın sonu yoktur! ‘ deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.
Ey hislerimizin mümin tercümanı, mesaj alınmıştır.
Yılgınlık yok, usanmak yok. İş bitmedi. Yeni başlıyor.
Haydi bismillah.