Ağ toplumu” ilk defa 1981’de Norveçli sosyolog Stein Leif Bråten’in telaffuz ettiği, daha sonra 1991 yılında Hollandalı sosyolog Jan Van Dijk tarafından üzerinden çalışılan ve nihayet İspanyol sosyolog Manuel Castells’in 1996 yılında yazdığı Ağ Toplumunun Yükselişi kitabıyla popülerlik kazanan bir kavram.
Bu konuyla meşgul olan düşünürler, dijital bilgilerin bir ağ üzerinde dolaşmasına ve kolaylıkla erişilmesine imkân veren iletişim teknolojilerinin gelişmesi sonucunda ortaya çıkan sosyal, ekonomik, politik ve kültürel değişimleri mercek altına alıyorlar.
Her türlü bilginin bu kadar farklı kaynaktan üretilip bu denli çok sayıda hedefe ulaştırıldığı bir devir görmedi ihtiyar dünyamız.
Bir akıllı telefonu yahut bilgisayarı olan hemen herkesin bir yayıncıya dönüştüğü, dijital mecrada hiçbir şey yazmasa, sadece gezinse bile veri ürettiği bir vasattayız.
Bu dipsiz veri okyanusuna, daha parmağımızın ucunu soktuğumuz anda katkı sağlamaya başlıyoruz.
Zihinlerimiz adeta görünmez bir ağ kablosuyla internete bağlanıyor ve derhal iki yönlü veri transferi başlıyor. Anında “ağ toplumunun” bir mensubu haline geliyoruz. En önemli sosyal yapıların ve aktivitelerin elektronik ortamda organize edildiği paralel bir gerçekliğe geçmiş oluyoruz.
“Hakikat” artık fiziksel gerçeklik kadar sanal gerçeklikte de temas ettiğimiz yahut “ürettiğimiz” bir şey haline geliyor.
S.S.C.B.’nin son zamanlarında anlatılan meşhur bir fıkra vardı.
Stalin, “Şanlı Sovyetler Birliği’nin yirmi beşinci yılı” şerefine düzenlenen törenlere Büyük İskender, Cengizhan ve Napolyon’u davet etmiş. Hep beraber Kızıl Meydan’daki askerî geçit törenini izliyorlarmış. Tanklara hayran kalan Büyük İskender “Böyle, tanklarım olsaydı dünyayı ele geçirirdim” demiş. Füzelere bayılan Cengizhan, “Böyle füzelerim olsaydı, dünya benim olurdu” diye iç geçirmiş. Napolyon ise törenden çok önünde duran “Pravda” gazetesiyle ilgileniyormuş. “Bunların hepsi boş” demiş, “böyle bir gazetem olsaydı, Waterloo Muharebesi’ni kaybettiğimi kimse öğrenemezdi”.
Bazı liderler için hakikat algısını yönetmenin, bizzat hakikatin kendisinden daha önemli olduğunu anlatır bu fıkra.
“Pravda” Rusça “hakikat” demek. Komünist partinin yayın organı olarak, S.S.C.B. içinde hakikatin çarpıtılmasında, parti amaçları doğrultusunda bir alternatif gerçeklik yaratılmasında kullanılmış yıllarca.
Çoğu insan Pravda’nın gücünün, bir yayın tekeli olmasından, alternatif kanallara müsaade edilmeyen bir ülkede yayımlanmasından geldiğine inanmıştı. Ama zaman bunun doğru olmadığını gösterdi.
“Post truth politics” (hakikat ötesi siyaset) dönemi, Orwell’in tasavvur ettiği, bilgiye erişimin kesin olarak kontrol edildiği karanlık diktatörlükte değil, Huxley’in ‘Cesur Yeni Dünya’ romanında tasavvur ettiği distopik dünyayı çağrıştıran ağ toplumunda gerçekleşti.
Bugünün ağ toplumunda hakikati tahrif etmek için yayına sokulmuş sayısız dijital “Pravda” var. Ağ toplumunun vatandaşları olarak mütemadiyen bu Pravda’ların “paralel hakikatlerine” maruz kalıyoruz.
Internet’te gördüğümüz, okuduğumuz, seyrettiğimiz çoğu şeyin aslı astarı yok. Güç odaklarının istihdam ettiği sayısız “troll”, akıl almaz karmaşıklıkta algoritmalar çalıştıran yazılımsal robotlarla beraber zihnimizde alternatif bir gerçeklik inşa etmeye çalışıyor.
Henüz bu baş döndürücü değişime hazır değiliz. Ağ toplumu sakinlerinin çoğu, eğilip bükülmüş, dikkatle çarpıtılmış hakikat versiyonları arasında oryantasyonunu kaybediyor.
Facebook’ta, Twitter’da gördüğümüz, Google ile arayıp bulduğumuz “bilgileri” kolayca “hakikat” zannediyoruz. Karşımıza çıkan bilgiler kısmen hakikate işaret etseler bile, sanal platformları hazırlayan internet şirketlerinin bizim gibi etten kemikten, hırsları, korkuları, birtakım beklentileri olan insanlarca kurulup işletildiğini ve bu insanların hangi bilgilere erişeceğimize karar verebileceğini kavrayamıyoruz.
Facebook, instagram, whatsapp ve twitter gibi sosyal medya platformları üzerinden dolaşıma sokulan “Pravda” nüshalarını teşhis etmekte çok zorlanıyoruz.
Fakat her şeye rağmen “hakikat” diye bir şey var. İstediğiniz kadar üstünü örtün, ortadan kaldırılamıyor.
Hiçbir illüzyon, hiçbir kandırmaca ilânihâye başarılı olamıyor.
O harcıâlem ifadeyle söylersek “hakikatin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var”.
Ağ toplumunda bile bu böyle…