David Schmidtz, siyaset felsefesi alanına önemli katkılarda bulunmuş saygın bir Kanadalı-Amerikalı filozof. West Virginia Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Fakültesi'nde Ahlak Bilimi Bölümü başkanlığını yapıyor.
Liberal geleneğin önde gelen isimlerinden biri olan Schmidtz'in çalışmaları daha çok siyaset felsefesi ve ahlak teorisi üzerine. Ahlakın ve adaletin doğası, devletin rolü, ahlak ile kişisel çıkar arasındaki ilişkiler, rasyonel düşünce, sosyal refah, bireyin mesuliyetleri gibi konularda pek çok eseri bulunuyor.
David Schmidtz'in ahlak felsefesi için bir temel oluşturmayı amaçlayan kapsamlı ve iddialı çalışması Living Together: Inventing Moral Science (Birlikte Yaşamak: Ahlak Biliminin İcadı), Oxford Üniversitesi tarafından 2023 yılında yayımlandı.
Schmidtz bu son kitabında ahlak dediğimiz şeyin bir dizi ebedi, değişmez gerçekten müteşekkil olmadığını, aksine sürekli gözden geçirilen ve güncellenen bir insan icadı olduğunu savunuyor. Ahlakın zaman içinde nasıl evrildiğini göstermek için ekonomi, psikoloji ve antropoloji alanlarındaki görüşlerden yararlanıyor ve ahlakın insanın gelişmesi için gerekli olduğunu ileri sürüyor.
Ben bu kitaptan, kıymetli anayasa profesörümüz Mustafa Erdoğan hocanın sosyal medyada paylaştığı, şu iktibas sayesinde haberdar oldum:
‘’Trafiği yöneten doğrular kimin menzilinin daha önemli olduğuna ilişkin doğrular değil de sıranın kimde olduğuna ilişkin doğrulardır. Kimin menzilinin [hedef noktasının] daha üstün olduğu konusunda nadiren fikir birliğine varılabilir, oysa yol hakkına kimin sahip olduğu konusunda görüş birliğine ulaşmak daha kolaydır. […] Peki ya sizin menziliniz daha üstünse?... Eğer sizin misyonunuz daha önemli ise, o zaman kimin ışığının yeşil olduğuna bakılmaksızın ikinci sınıf sürücülerin size yol vermeleri gerekmez mi? Aslında, değil. Hume’un ve Batılıların [bu konudaki] sezgisel kanaati, adaletin görevinin menzilleri [hedefler veya amaçları] önem sırasına koymak değil fakat sıranın kimde olduğunu belirlemektir.’’ (David Schmidtz, Living Together, 2023, s. 17)
Bu zihin açıcı analojinin “bizdeki vaziyeti” çok iyi tarif ettiğini düşündüm.
Ülkemizde herkes "trafikte geçiş üstünlüğü" istiyor kendisine!
Çünkü herkes kendi tuttuğu yolun kutlu bir yol olduğunu ve bu yüzden herkesin kendisine yol vermesi gerektiğini düşünüyor!
Mesela Babala TV'de siyasetçilere, son derece öfkeli sorular yönelten gençlerin hemen hepsinin gözlerinde aynı "kesin inançlı" bakışlar görünüyor...
Bu gençlerin bazıları, söze ağzını doldura doldura "Ulu Önder Atatük'ün bize armağan ettiği Türkiye Cumhuriyetinde..." diye başlarsa söylediği her şeyi herkesin sorgusuz sualsiz kabul etmek zorunda olduğunu zannediyor.
Bazıları, öfkeli bir tonla "Şehit kanlarıyla suladığımız vatanımızda..." yahut "terör elebaşının adamları, terörist yardakçıları, vatan hainleri…" falan diye bir giriş yaparsa herkesi otomatik olarak susturacağına inanıyor.
Bazıları söze, ebedi bir hakikatin yılmaz savunucusu edasıyla "Bakın… Sizi, bizi, hepimizi yaratan yüce Allah'ın emri ortadır…" diye başladığında artık kimsenin diyecek bir şeyinin olamayacağına, kimsenin itiraz etme hakkı olmaması gerektiğine iman ediyor.
Herkes tuttuğu yolun en doğru ve diğerlerinin yolundan üstün yol olduğundan kesinlikle emin.
O yüzden de herkes kendisine “geçiş üstünlüğü” talep ediyor.
Benim geçmem için herkes durmalı, herkes bana yol vermeli diye düşünüyor.
Kendisine hiç kırmızı ışık, başkalarına hiç yeşil ışık yanmasın istiyor!
Herkes böyle yapınca trafik kilitleniyor. Kimse kımıldayamaz hale geliyor.
Bu sefer mesele bir güç yarışına dönüyor: Geçiş üstünlüğü için kavga başlıyor.
Schmidtz, ahlakın trafik kuralları gibi, iyi ya da kötü olmaktan ziyade toplumun düzgün işleyişi için “gerekli” olduğunu, ahlaklı olmanın birbirimizle çatışma halinde olduğumuzda bile hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olacağını söylüyor.
Hulasa, trafikteki sıkışıklığı aşmanın yolu levyeyi kapıp arabadan fırlamak değil, üstünlük fantezilerimizden vazgeçip başkalarına yol verebilme ahlakını geliştirmek.