Sosyal medya platformlarında dolaşırken kendinizi üzücü, kaygı ve dehşet verici haberler arasında kaybolmuş bulduğunuz oluyor mu?
Buna “doom scrolling” deniyor.
“Felaket kaydırma” diye çevirebileceğimiz bu kavram, sosyal medyada üzüntü, kaygı, öfke, nefret, ümitsizlik gibi menfi duyguları tetikleyen sıkıntı verici haberleri takıntılı şekilde ve aşırı derecede tüketme eylemini ifade ediyor.
Hani Instagram, Twitter, Facebook, TikTok gibi sosyal medya platformlarında alt alta sıralanan içerikleri görmek için ekranı kaydırıyoruz ya, buradaki kaydırma işte o kaydırma.
“Felaket” kısmı ise peşine düştüğümüz içeriklerin mahiyeti ile ilgili.
Felaket kaydırmanın bazı temel bileşenleri şunlar:
- Bitmek tükenmek bilmez rahatsız edici haberleri görmek için ekranı kaydırma ya da yenileyip durma döngüsüne yakalanma.
- Haber sitelerini, sosyal medya akışlarını veya diğer kaynakları üzücü veya iç karartıcı içerikler görmek için sürekli kontrol etme.
- Marazi bir merak duygusuyla felaketler, trajediler, sosyopolitik konularda olumsuz içerikler arama.
- İçerikten rahatsız veya üzgün hissetmekle beraber onlardan ayrılmakta zorluk çekme.
- Daha olumlu veya üretken faaliyetlere harcanabilecek zamanı, kötü haberler okumaya feda etme.
Yani özetle “felaket tellallarına” abone olma...
Araştırmalar, üzücü haberler görmenin insanları konuyla ilgili daha fazla bilgi aramaya yönlendirdiğini ve kendi kendini sürdüren bir döngü yarattığını gösteriyor.
Olan bitenden haberdar olmak elbette önemli ama felaket kaydırma kaygı ve karamsarlığımızı arttırıyor.
Peki kendimize bu kötülüğü neden yapıyoruz?
Muhtemel birkaç sebebi sıralamaya çalışalım:
Hastalıklı merak: Olumsuz, şok edici veya üzücü bilgi ve hadiselere ilgi duyma temayülü gösteriyoruz. Bu marazi merak, kaygıya neden olsa bile felaketler, trajediler ve krizler hakkında haberler okumaya devam etme arzumuzu körüklüyor.
Kontrol etme arayışı: Olumsuz hadiseler hakkında malumat edinmek, bize belirsiz veya tehdit edici durumlarla karşılaştığımızda kontrolü elimizde daha çok tutacağımız hissini verebiliyor. Yaklaşan olumsuz gelişmelerle ilgili olarak önceden bilgi sahibi olmanın karşılaşacağımız zorluklarla başa çıkmak için elzem olduğunu düşünüyoruz.
Olumsuzluk önyargısı: Beynimiz, olumsuz bilgileri olumlu bilgilere kıyasla daha dikkat çekici ve akılda kalıcı hale getiriyor. Mesela, geçmişte yaşadığımız travmatik tecrübeler güzel hatıralardan, uğradığımız hakaretler aldığımız övgülerden daha çok aklımızda kalıyor.
Kaçırma korkusu (FOMO – Fear Of Missing Out): Dünyada çok acayip gelişmeler yaşanırken bir şeyleri kaçırma, önemli haberlerden veya olaylardan haberdar olmayarak herkesten geri düşme endişesi ile ne kadar üzücü olursa olsun haberleri takip etme lüzumu hissediyoruz.
Duygusal bulaşıcılık: İlk olarak Amerikalı sosyal psikolog Elaine Hatfield tarafından tanımlanan duygusal bulaşıcılık, bir başkasının duygu ve davranışlarını gözlemleyen kişilerin bu duygu ve davranışları taklit etme eğilimini ifade ediyor. Sosyal medyada özellikle olumsuz hisler bulaşıcı hale geliyor, başkalarının paylaştığı üzücü içerikleri görüp okudukça biz de ilgilenme ve paylaşma eğilimi gösteriyoruz.
Doğrulama önyargısı (Confirmation bias): Doğrulama önyargısı, insanların mevcut inançlarını veya değerlerini doğrulayacak veya destekleyecek bilgileri aramalarına, tercih etmelerine ve hatırlamalarına yol açan bilişsel bir önyargı. İnançlarımızı doğrulayan kanıtlara daha fazla ağırlık veriyor ve onlarla çelişen kanıtları görmezden geliyoruz. Aynı şey kötümser dünya görüşlerimiz için de geçerli: Menfi fikirlerimizi doğrulayan olumsuz haberleri özellikle arıyoruz.
Felaket kaydırma, yeni bilgilerden haberdar olmanın karşılığında elde edilen sosyal onaylanma duygusuyla güdülenen bir alışkanlık hatta bir bağımlılık haline gelip anksiyete, depresyon ve umutsuzluğu artırabiliyor.
Bu bağımlıktan kurtulmanın yolu sanırım sosyal medya orucuna girmekten, felaket haberlerinin çok paylaşıldığı platformlardan uzaklaşmaktan ve olumlu içeriklere odaklanmaktan geçiyor!