Ünlü Amerikalı şarkıcı, söz yazarı, gitar sanatçısı, aktris ve şair Jewel Kilcher, 1974 yılında Alaska'da, en yakın kasabadan kilometrelerce uzakta ve içinde tuvalet tesisatı bile olmayan bir çiftlikte doğmuş.
Daha beş yaşındayken, yerel bir otelde turistleri eğlendirerek para kazanan ailesi ile şarkı söylemeye başlamış.
Vietnam’da yaşadıklarından sonra kendisini iyice dağıtan babası alkolik olup annesinden ayrılmış.
Jewel babasının çocukken kendisine pek de iyi davranmadığını söylüyor ama şunu da ekliyor: “İnsanları incitmeyi konuşuyoruz ama unutmayalım ki incitenler hep daha önceleri başkaları tarafından incitilmiş kişilerden çıkar.”
15 yaşında evden ayrılıp Homer'da küçük bir kulübeye taşınan Jewel, Michigan'daki Interlochen Sanat Akademisi'nden kısmi burs kazanıp, müzik eğitimi almış.
Bir röportajında, çok küçük yaşlarından itibaren avucuna biraz bozuk para sıkıştırıp “16 yaşına geldiğinde beni ara” diyen erkeklerle karşılaştığını anlatıyor.
18 yaşındayken çalıştığı bilgisayar mağazasında patronunun ilişki teklifini reddince işinden olmuş. Oturduğu küçük kulübenin kirasını ödeyemez hale gelip arabasında yaşamaya başlamış.
O şartlarda panik atak ve böbrek sorunları yaşamaya başlayan Jewel, bir seferinde sigortası olmadığı için ona bakmayı reddeden bir hastanenin acil servisinin önünde ölümden döndüğünü anlatıyor.
Haline acıyan bir doktorun verdiği bedava antibiyotikler sayesinde hayata tutunmuş.
Yoksulluğu iyice tahammül edilemez hale gelince marketlerde hırsızlık yapmaya başlamış.
Bir videosunda, bu hırsızlıklara marketten havuç çalarak başladığını ve kendisine yaptıklarını mazur gösterecek mazeretler uydurduğunu anlatıyor.
Fakat bu kafayla, her seferinde daha pahalı şeyler çalar hale gelmekten korkuyormuş.
Bir gün bir mağazanın vitrininde fark ettiği yazlık elbiseyi çalmaya karar vermiş.
Ancak aniden yükselen bir dehşet hissiyle bundan vazgeçmiş. O anı şöyle anlatıyor:
Elimdeki fiyat etiketine baktım. 39.99 dolar yazıyordu. Bir anda sanki üzerime yıldırım düşmüş gibi oldu. İnsan hayatındaki o nadir anlardan biriydi. Kendime olan inancımı ne zaman kaybettim diye düşündüm. 40 dolar kazanamayacağımı ne zaman düşünmeye başladım?
Elbiseyi öylece bırakıp hızla mağazadan ayrılan Jewel gidip, ellerimizle ne yapacağımıza bizim yerimize kimsenin karar veremeyeceğini anlattığı ”Hands” (Eller) isimli parçasını yazmış.
Jewel’in işte bu en dibe vurduğu zamanlarında yazdığı parça, doksanlı yılların sonlarında dünya müzik listelerinde zirvelere yükselmişti.
Bu parçanın etkileyici sözleri -biraz serbest bir tercümeyle- çevirirsek şöyleydi:
Eğer dünyaya tek bir şey söyleyebilseydim
Bu “hepimiz iyiyiz, endişelenmeyin” olurdu.
Çünkü böyle zamanlarda endişelenmek savurganlıktır ve işe yaramaz.
Beni işe yaramaz hale getiremeyecekler
Umutsuzluğa kapılıp avare olmayacağım
İnancımla toparlanacağım
Çünkü ışık en çok karanlıktan korkar
Biliyorum ellerim küçük
Ama o eller senin değil benim ellerim
Ve asla yıkılmayacağım
Yoksulluk altın ayakkabılarını çalabilir ama neşeni çalamaz
Ve bazen kalbim kırılsa bile bunun sürüp gitmeyeceğini bilirim
Savaşacağız... ama kin ya da hınç için değil
Birilerinin doğru olanı savunması gerektiği için
Çünkü sesi kesilen kimselerin olduğu yerde
Şarkısını söyleyen bizler olmalıyız
Neticede mühim olan iyiliktir…
Diz çöküp dua edeceğim
Biz asla yıkılmayacağız
Biz tanrının gözleri, aklı, kalbiyiz
Biz Tanrının elleriyiz
Şarkının güçlü şekilde verdiği mesaj çok güzel!..
Özellikle zor zamanlarda, ellerimizle yapabileceğimiz ne kadar çok şey olduğunu unutuyoruz.
Ya da ellerimizi (ve dolayısıyla kendimizi) çok küçük bulup çabalamayı bırakıyoruz.
Şeytan kulağımıza “elinden ne gelir ki” diye fısıldıyor.
Bir de bakıyoruz ki umutsuzluk içinde ellerimizi kötülüğün, karanlığın, şeytanın hizmetine vermişiz.
Kendi kararlarımızı verme ve hayatlarımızı kendi ellerimizle daha iyiye doğru değiştirme gücümüz var.
Ellerimiz olduğu müddetçe aciz değiliz. Küçük olsalar da onlar bizim ellerimiz.
Onları iyilik için mi yoksa kötülük için mi kullanacağımızın kararını verecek olan da biziz.