Çok sayıda insanımız kendilerini sarıp sarmalayan derin endişeleri izhar ediyorlar:
“Düşmanlarımız dört bir yandan bizi kuşattı. Haçlı seferi kapımızda. Bir takım dış güçler içimizdeki açık gizli hain işbirlikçileri ile bize karşı topyekûn bir saldırıya hazırlanıyorlar.”
Bu derin endişeye kapılanlara, kim bu dış güçler diye sorduğumuzda büyük ölçüde Avrupa ülkelerini, İsrail ve Amerika’yı işaret ediyorlar. Tapınak şövalyelerinden masonlara, İngiliz derin devletinden Soros’un Açık Toplum Vakıfları’na ve Rothschild ailesine uzanan bir yelpazedeki olağan şüpheliler de listenin üst basamaklarında yerlerini alıyor.
Sabah akşam kapalı kapılar ardında, karanlık odalarda bizi parçalamak, yıkmak, yok etmek için plan üstüne plan yapan hain güçlerle mücadele veren bir ülke olduğumuz argümanı bu aralar pek popüler!
Gün geçmiyor ki kerameti kendinden menkul bir “analist” televizyonlara çıkıp, çevremizi saran düşmanların gizli hamlelerini, akıl almaz ilişkiler ağlarını ifşa etmesin.
Aslında bir anlamı olmayan ama komplocu zihinleri mükemmelen besleyen “keşiflerle” karşılaşıyoruz her gün. “Bakın o savcının kardeşi ne iş yapıyormuş!”, “O sözü söyleyen profesörün gençliğinde yazdıkları kendisini ele verdi!”, “Avrupalı siyasetçinin karın ağrısı anlaşıldı!”, “Türkiye düşmanı falanca bakın kimin torunu çıktı!” türünden başlıklarla, dev bir yapbozun parçalarını adım adım yerine koyduğuna inanıyor birçok insan!
Derin komploların farkına varma, “büyük resmi” görme diye paketlenip cazip hale getirilen fikirler, çoğu kez irrasyonel oldukları ölçüde etkili, siyaseten çok derece faydalı manipülasyon araçları.
***
Alman sinirbilimci ve psikiyatr Klaus Conrad’ın 1958 yılında şizofreninin başlangıç aşamaları üzerine yazdığı kitabında ortaya attığı, “apofeni” (Almanca apophänie veya İngilizce apophenia) diye bir kavram var. İnsanların birbirinden ilgisiz, bağımsız gibi görünen ya da öyle olan soyut ve somut varlıklar arasında bir bağlantı, bir desen, eşleşme bulma eğilimine apofeni deniyor. Başka bir deyişle apofeni, beyinlerimizin rastgele hadiseler, kişiler, bilgiler arasında bir bağlantı ya da anlamlı bir desen yaratma temayülünü, tamamen tesadüfi durumları kabul etmeyip o durumlara anlam yüklemesini ifade ediyor.
Conrad’a göre bu hâl, ağır bir psikiyatrik hastalık olan şizofrenin ilk aşamalarına işaret edebiliyor.
Apofeninin bir şekli de “pareidolia”. Sıradan, özel bir anlam taşımayan bir şekil ya da sesi tanıdık bir şeye benzetme temayülüne bu isim veriliyor.
Toplumumuzda birçok insan apofeni gibi pareidolia’yı da kucaklıyor. Seccade desenlerinde, cami halılarında haçlar ya da yüzler görüp bunların kötü niyetli birilerinin namazlarımızı ifsat etmek için mahsus yaptıkları bir şey olduğunu ileri sürenler mi ararsınız, ünlü markaların logolarında dine hakaret eden harfler kelimeler yakalayan hurufiler mi ararsınız, video kliplere sübliminal mesajlar saklayan masonik örgütlerin “numaralarını” yakalayanlar mı ararsınız, meşhur pop şarkıları tersten oynatıldığında sübliminal mesajların ifşa olduğuna yürekten inananlar mı ararsınız, bizde hepsinden çokça bulunuyor.
Aslında komplo teorileri, “sıradan” insanların görebildiklerinin arka planındaki “gerçeklerden” haberdar olma, zahirin ötesine geçip işin “bâtınına” vakıf olma hissi verdiği için insanların egosunu okşayarak cazip hale geliyor.
“İyi” komplo teorilerinin kısmen gerçeğe istinat etmesi gerekiyor. Hakikatle bağını büsbütün koparmış inanışlar -mesela filanca tarihte dünya yok olmadan hemen önce bizi almaya gelecek uzaylıların varlığına dair komplo teorileri- şizofreninin ileri aşamalarında ortaya çıkıyor. Ama Türkiye’yi çökertmek için kasvetli, karanlık ve gizli tapınaklarda toplantılar yapan kukuletalı adamlarla ilgili hikayeler kendilerine çok daha kolayca müşteri bulabiliyor.
Komplo teorisi sevdalıları, ülkemizi yıkmanın kime ne fayda sağlayacağını ya sorgulamıyorlar ya da son derece naif gerekçelere kendilerini inandırıyorlar. Zaten rasyonel sorgulamalar, komplo teorilerini cazip yapan duygusal tatminleri, heyecanları öldürdüğü için öteleniyor.
Bazı psikolojik rahatsızlıkları toplumsal seviyede yaşıyoruz. İnşallah bu geçici bir haldir ve bir an önce toplumsal ruh sağlığımıza yeniden kavuşuruz.