'Kitap kurdu' sıfatını hak eden bir dostum, bir ara kafayı, 'çok zengin olmanın yolları', 'kefeni yırtmanın şifresi', 'köşeyi dönmenin formülü' türünden başlıklarla satılan kitaplara takmıştı.
Bir gün bana,
- Hocam! Dedi. Bu konularla ilgili piyasada ne var ne yoksa okudum bitirdim.
- E madem hepsini okudun, ne öğrendin? Var mıymış köşeyi dönmenin garantili bir yolu?
- Vallahi öğrendiğim şu: Dünyada zenginliği, makam mevkii garanti edecek bir formül yok ama bir tavsiye var ki makul geldi bana.
- Nedir o?
- Diyorlar ki zenginlik, makam, mevki, güç vs. tamamen nasip kısmet işi. Allah bazı insanların bahtını açık kılar. Geri kalanlar için en mantıklısı, Allah’ın bu şanslı kullarından birini mümkün olan en erken zamanda, henüz büyük nimetlere kavuşmamışken teşhis edip paçasına tutunmaktır. Böylece o yükselirken paçasına yapışmış olanlar da onunla yükselir!
O zamanlar bu şakaya gülüp geçmiştik. Meğer komik bulduğumuz bu “formül”, çok sayıda vatandaşımızca benimsenen, gayet popüler bir stratejiymiş!
Özellikle siyaset ve bürokraside, geleceği parlak görünen kimselerin etrafında pervaneler misali toplanan vasıfsız, eğitimsiz, çapsız, mesleksiz, kifayetsiz ama hırslı tipler, “bir paçaya yapışma tekniği” ile kendilerine ikbal ararlarmış.
Böyle tiplerin çoğu zaman paçasına yapıştıkları kişiye -karşılığını bir gün alma ümidiyle- sundukları şeyler, kölece itaatleri, ayak işlerine koşmaları, dalkavuklukları, şakşakçılıkları ve sadakatleri oluyor.
Paçaya yapışanın karakterini sıfırlayan, onda şeref, haysiyet, omurga namına hiçbir şey bırakmayan bu “eklemlenme” hali yıllar boyu sürebiliyor.
Lisede biyoloji dersinde canlıların simbiyoz (beraber yaşama) türlerini öğrenmiştik. Burada bahsettiğimiz “birlikte yaşama modeli”, zaman içinde önce mutualizm, sonra kommensalizm ve nihayet asalaklık formunu alıyor!
“Mutualizm” safhası tarafların birbirlerinden karşılıklı çıkar sağladığı safha.
Karizmatik, kısmetli, ümit vaat eden kişi, bu safhada kendine yanaşan kimselerden hürmet ve hizmet görüyor. Çevresine toplananların yaptıkları her şey ise yatırım amaçlı. Kişinin çevresinin kalabalıklaşması, yükseleceğine dair inancın ve ihtimalin kuvvetlendiğini gösterdiği için simbiyozdaki herkesin işine geliyor.
İkinci safhaya, paçasına tutunulan kişinin yıldızı parlamaya başladığında geçiliyor.
“Kommensalizm” diye isimlendirebileceğimiz bu safhada köşeyi dönen kişi, artık paçasına tutunanların hizmetlerine ihtiyaç hissetmez olurken paçasına yapışanlar kendilerine fayda sağlamaya başlıyorlar. Köşeyi dönen ya da köşeyi dönmek üzere olduğu kesinleşen “konakçının” yanında yöresinde olmak, onunla beraber anılmak kapalı kapıları açar hale geliyor. Konakçı ise -pek de derin olmayan bir vefa hissi ile- kendi şöhretini ve nüfuzunu kullanan “yol arkadaşlarına” ses çıkartmıyor.
Nihayet son safhada, birinin paçasına yapışarak var olmayı bir hayat tarzı haline getirenler tamamen asalağa (parazite) dönüşüyor, kendilerini taşıyan kişiye zarar vererek çıkar sağlamaya başlıyorlar. Biraz uzun yılların verdiği alışkanlıklardan, biraz da “çok şey” biliyor olmalarından dolayı “konakçı”, kendi kanı ile beslenen parazitleri “toptan” ayıklayıp bünyesinden uzaklaştıramıyor. Ama canını acıtan yahut sıkan olursa “paçasındaki bir çamur lekesini tırnağının ucuyla kazır gibi” kazıyıp atmakta da tereddüt etmiyor.
İnsanı ve dolayısıyla toplumu çürüten bu hal bizde maalesef oldukça yaygın.
Maalesef kendine bir “sahip” arayan, “elimizden tutanımız yok”, “bir dayımız yok” diye ağlayan, böyle birisini bulduğu anda onursuzca paçasına yapışmakta beis görmeyen niteliksiz tiplerin sayısı hiç az değil.
Vesayet sistemi biraz da onların çaresizliğinden besleniyor.
İçine düştüğümüz karanlık kuyudan çıkabilmek için kurtulmamız gereken fasit dairelerden birisi de bu.
Hayatın zorluklarıyla tek başına yüzleşmekten korkmayacak, vasîlerden, hâmilerden, dayılardan gelecek desteklere ihtiyaç duymayacak, tenezzül etmeyecek, hatta birisinin paçasına yapışma fikrine ikrahla bakacak nesillere ihtiyacımız var.