Amerikalı yazar, analist ve yayıncı Gerald Celente , 1980 yılından beri yayımladığı " Trends Journal " dergisinde dünya genelindeki ekonomik, politik ve sosyal trendleri eleştirel ve bağımsız bir bakış açısıyla analiz ediyor.
Derginin 14 Kasım 2023 tarihli son sayısının kapağı çok çarpıcıydı.
Ağzından küçük insan bedenleri kusan kızgın bir siyasetçi illüstrasyonunun altında şunlar yazıyordu:
“Siyasi liderinizi izleyin! Size ne denilirse onu yapın! Bir parça pislikten başka bir şey değilsiniz.”
Uzun yıllardır siyasi ve ekonomik gidişata dair tahminler yapan Celente, sıradan insanların siyasi elitlerce pasifize edilip oyunun dışına itilmesi şeklinde özetleyebileceğimiz “ global trende ” son derece eleştirel ve sert bir tonla dikkat çekiyor.
Gelişen teknolojiler, bugünün devlet yöneticilerine tarihin gördüğü en kudretli tiranlara bile nasip olmamış süper güçler bahşetti.
Bugünün firavunlarının, nemrutlarının artık her evde, her iş yerinde, her bireyin ensesinde kulakları gözleri, tarihin en maharetli sihirbazlarını bile çırak çıkaracak hakikat bükme araçları , propaganda makineleri var.
Bu araçlar, ağ toplumu tiranlarına kitlelerin hislerini ve akıllarını hamur gibi yoğurup istedikleri şekli verme gücü bahşediyor.
Kendilerine mâni olabilecek kurumları ve hukuki mekanizmaları büyük ölçüde devre dışı bıraktıkları için ellerindeki imkanları kullanmakta artık tereddüt etmiyorlar.
Kendi halklarının gözü önünde pervasızca adaletsizlikler, haksızlıklar, hırsızlıklar yapıyor, hatta cinayetler işliyorlar. Kendilerine karşı doğabilecek bir muhalefeti kontrol edebilmek için sürekli ve yoğun şekilde şu telkinleri pompalıyorlar:
- Boşuna mızmızlanmayın. Acizsiniz. Hiçbir gücünüz, yapabileceğiniz hiçbir şey yok!
- Olağanüstü bir hal yaşıyoruz. Olağanüstü haller, olağanüstü tedbirler gerektirir.
- Sizin bilmediğiniz ve asla bilemeyeceğiniz şeyleri biliyoruz. Kararlarımızı sorgulamayın.
- Sizin için neyin iyi olduğuna biz karar veririz. Bize güvenmekten başka çareniz yok.
- Ufuktaki büyük tehlikelerin dehşetiyle bize itaat edeceksiniz. Sizi sadece biz koruyabiliriz.
- Kuralları biz belirliyor biz değiştiriyoruz. Anayasalar, kanunlar, sözleşmeler anlamsızdır.
- Ahlaki standartları bizim belirlediğimiz dünyada, ahlaki itirazlarınızın ne manası olabilir?
- Hakikati biz tayin ederiz. Katili kahraman, kahramanı hain yaparız. Ol deriz ve öyle olur!..
- Bunca ikaza rağmen korkmayıp bize karşı çıkan herkesi terörist/hain ilan edip yok ederiz.
Herkes Orwell yanıldı, Huxley haklı çıktı zannederken ibre tekrar Orwell’in distopyasına dönüyor.
Bülent Ortaçgil ’in seksenlerin sonlarında işittiğimiz bir şarkısı vardı: “ Beni kategorize etme ”.
Bu şarkının sanki “ entel ” bir aşığın sevgilisine sitemleri gibi algılanan sözleri aslında Ortaçgil’in, halkın ağzından devleti yönetenlere söylediği sözlerdi:
Beni kategorize etme, benle oynama. Yaftayı yapıştırıp bana isim koyma. Karikatürleştirme beni, ilahlaştırma. Tabulaştırma sakın, tapulaştırma. Matematikleştirme beni, çarpma, bölme. Toplama, çıkartma, sakın beni hesaplaştırma. Mekanikleştirme beni, otomatikleştirme. Yarıştırma sakın onla bunla, karşılaştırma. Sıkıştırıp tıkıştırma beni, depolaştırma. Duygularım yok oldu, yüreğimi nasırlaştırma. Beni demoralize etme, depolitize etme. Her işten kaçar oldum, illegalize etme. Ben seni öyle sevdim, öyle sevdim. Ben seni öyle sevdim, böyle mi sevdim?
Devleti yönetenlerin ısrarla yaptıkları şeyler bunlar.
Tam da Ortaçgil’in yakındığı gibi, halkı önce kategorize edip (kutuplaştırıp) oy deposuna indirgiyor sonra depolitize edip, hala bir takım itirazlarını dillendirenleri illegalize etmek suretiyle topluma - kendi onayladıklarının dışında- hiçbir hareket alanı bırakmıyorlar .
Bunu bir yönetim stratejisi olarak görüyorlar.
Fakat bu herkesi pasifize etme “ stratejisi ” toplumları sadece siyaseten etkisiz hale getirmiyor, ahlaki, hukuki, iktisadi, içtimai planlarda da dibe çekiyor .
Halkı pasifize etmek sadece muhalefet üretmeyi durdurmuyor, bilgi, fikir, teknoloji ve refah üretme potansiyelini de yok ediyor.
Bu yol, yol değil.