Başkalarının giysileri bize olur mu?

Salih Cenap Baydar

Ülkemizde Sosyoloji sahasının önemli isimlerinden Prof. Dr. Nilgün Çelebi, fikircografyasi.com sitesinde yayımlanan “Yolcu ve Yolculuk: Kavramların Dolaşımı” başlıklı yazısında “Batıda Batılı sosyologlarca geliştirilen yaklaşımlar, teoriler ve kavramlarla Türkiye’ye bakmak ne denli isabetli bir tavırdır?” sorusuna cevap arıyor.

Sosyoloji okumaları yapan herkes bu sahada ortaya konulmuş “yerli ve milli” külliyatımızın pek cılız olduğunu bilir. Sosyoloji öğrencileri Marx, Weber, Durkheim, Tönnies, Simmel, Pareto gibi isimlerle başlayarak onlarca batılı sosyoloğun teorilerini, açıklamalarını okuyup öğrenerek mezun olurlar.

“Bizde” kim var deyince akla ilk önce İbn Haldun gelir.

Sosyoloji aslında “modernitenin” mahsulü bir bilim dalı. Önce aydınlanmaya sonra endüstri devrimine bağlı olarak yaşanan sosyal değişimlerin mahiyetini anlamak niyetiyle yola çıkan düşünürlerin bir ürünü. Bu yüzden 14. asırda yaşamış “Ibn Haldun’un” “ilm-i umran” ismini verdiği çalışmaları modern sosyoloji başlığı altına almak anlamlı değil.

Modern dönemde, batılı düşünürlerin derin etkisi altında da olsa “yerli sosyoloji” yapmaya çalışan Ziya Gökalp, Prens Sabahaddin, Sabri Ülgener, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Hilmi Ziya Ülken, Mübeccel Kıray, Bahriye Üçok, Niyazi Berkes, Behice Boran, İsmail Beşikçi, Erol Güngör, Barlas Tolan, Ünsal Oskay, Şerif Mardin, Nilüfer Göle, Nilgün Çelebi gibi önemli isimlerimiz var.

Bu isimlerin ve bugün içinde yaşadığımız toplumu anlamaya ve açıklamaya çalışanların elbette özgün fikirleri var ama hemen hepsinin beslendikleri kaynaklar temel olarak yukarıda sayılan batılı isimler. Nilgün Çelebi hocanın tabiriyle “sosyoloji zeminindeki yolculuklarına hazırlanırken bavullarına ilk yerleştirdikleri” batılı düşünürlerin kelimeleri ve kavramları hatta “sayıltıları”.

Eğer yanlış anlamıyorsam Nilgün Çelebi hoca “sayıltı” ifadesini “postulat” anlamında kullanıyor. Yani bir ispat ya da geçerleme sürecinde doğruluğu kanıtsız varsayılan, kabul edilen önerme.

Çelebi, teorilerin yapı taşlarını şöyle tespit ediyor:

1-Kaynaklandıkları “yaklaşımın” sayıltıları,

2-Doğrudan kendilerine konu ettikleri özgün bir tarih ve kültüre sahip olan olaylar, olgular ve fenomenler

Sosyolojide “yaklaşımları” ise holistik ve aksiyonel olarak ikiye ayırıyor. Bunlar aslında daha önce bu sütuna sık sık konu olan, sosyal yapıyı ya da faili (ferdi) merkeze alan yaklaşımlar.

Çelebi, bugünün sosyolojisinde holistik, sosyal yapıları esas alan yaklaşımlardan uzaklaşıldığını, öte yandan “rakip” aksiyonel teorilerin de pek tutmadığını, teorilerin yerini kavramsal çerçevelerin aldığını söylüyor. Ona göre artık bir ana toplum teorisi yok ama her araştırmacının isabetli bulduğu kavramlarla, genelleştirme, evrensel olma gibi bir iddia taşımadan ördüğü, araştırma konusuyla sınırlı kavramsal çerçeveler var.

Peki, Batıda Batılılarca geliştirilen yaklaşım, teori ve kavramsal çerçevelerle Türkiye toplumuna bakılabilir mi?

Hocamız bu soruya, Edward Said, James Clifford, Bronislaw Manilowski, Mark Abrahamson, Paul Fussel, Michael Burawoy, Karl Jaspers ve Hakan Poyraz gibi düşünürlerin fikirlerinden damıttığı “teorinin seyahati” metaforu üzerinden şu cevabı veriyor:

Teoriler bütün yolcular gibi seyahatleri sırasında deneyimledikleriyle değişip, dönüşüp, zenginleşerek tek bir zaman aralığının ve tek bir mekânın tasviri olmaktan uzaklaşırlar. Ancak bu misafirlerinin getirdiklerini dönüştürebilmemiz için tarihimizin ve kültürümüzün dip sularının nerelerden nasıl akıp geldiğini bilmemiz şarttır. Bu sayede bize söyleyecekleri bir sözünün olup olamadığını anlayabiliriz.

Yani seyyah teorilerin, yaklaşımların, kavramların bavulunda gelen, “başkaları için dikilmiş elbiseleri” dönüştürüp kendimize uyarlayabiliyorsak, bize uymayan yerlerini kesip atabiliyorsak giyebileceğimizi söyleyen Çelebi, yazısının sonunda “yerkürenin tüm dip sularının sınır tanımaksızın aynı büyük denizlere akması gibi, gerçeği ifade eden sahi sözlerin hakikate ulaşacağını” söylüyor.

Çin’de olsa bile gidip almamız gereken “ilim” bir seyyah misali kalkıp evimize gelirse, kapıyı yüzüne kapatacak halimiz yok değil mi? Ne dersiniz?

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (13)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.