Tarih: 15 Ağustos 2022. Kaliforniya’nın Los Angeles kentinde, 7-Eleven mağazası, gece bir sularında, bir anda ortaya çıkan yüzü aşkın kişi tarafından basıldı ve yağmalandı.
Benzerlerine daha önce Kaliforniya, Illinois, ve Minnesota’da rastlanan ve giderek yaygınlaşmaya başladığı için devlet otoritelerini endişeye sevk eden bu yeni “suç türünün” mahiyetine nüfuz edebilmek için üç kavramı bilmek gerekiyor: “flash mob”, “street takeover” ve “smash-and-grab”
Birbirini daha önceden tanımayan bir grup insanın internet üzerinden, sosyal ağlar vasıtasıyla tayin ettikleri bir yer ve zamanda buluşarak, kararlaştırdıkları bir eylemi gerçekleştirip dağılmalarına “flash mob” deniyor.
Ağ toplumunda ortaya çıkan akışan sanal cemaatlerin ilginç bir örneği bu.
Bir sokakta, şehir meydanında yahut toplu taşıma aracında, birden çalmaya başlayan müzik eşliğinde, insanların şaşkın bakışları arasında gayet organize biçimde dans etmeye başlayan ya da çeşitli enstrümanlarla çalınan müziğe iştirak kimselerin videolarını görmüşsünüzdür. İşte amacı genellikle eğlence olan bu tür sosyal organizasyonlar “flash mob” kategorisine giriyor.
Girişte bahsettiğim türden hadiselerde ise “flash mob”, hırsızlık ve yağmalama için kullanılıyor.
Bir organizasyon var ama “organize suç” demek zor! Örgüt yok. Lider yok. Hiyerarşi yok…
Konuyla ilgili olarak bilmemiz gereken diğer bir kavram, “caddeyi ele geçirmek” olarak tercüme edebileceğimiz “street takeover”.
Genellikle “flash mob” yöntemiyle organize olan kimselerin şehrin belli caddelerinde, kalabalık kavşak noktalarında toplanıp trafiği kesmeleri veya yavaşlatmalarına “caddeyi ele geçirme” deniyor.
Plakası sökülmüş birkaç araba, belirlenen caddede, döner kavşaklarda drift çekiyor, yarışlar, tehlikeli numaralar yapıyor. Yüzlerce kişi de seyirci olarak toplanıp tezahüratlarla, lazer ışık gösteriyle, hatta bazen havai fişekler atarak onların gösterisini izlemeye başlıyor. Olay mahalline birkaç trafik polisi birden gelse bile her biri başka tarafa kaçıveren plakasız arabalar ve insanlar karşısında çaresiz kalıyorlar.
Böyle şeylerin bizimle alakası yok, bizde olmaz diye düşünmeyin!
Mesela Ankara İvedik Organize Sanayi Bölgesi’nde böyle “cadde ele geçirme” hadiseleri vaka-i adiyeden sayılıyor!
Özellikle Pazar öğleden sonraları ya da gecelerin geç vakitlerinde iyice ıssızlaşan oto sanayi bölgesinin kavşaklarında toplanan gençler çok sayıda seyircinin tezahüratları arasında, modifiye ettikleri “yerli” otomobillerle yarışlar ve drift şovları yapıyorlar.
Gelelim “smash-and-grab” kavramına…
Bir ya da birçok kimsenin bir dükkanın vitrin camını, ya da kapısını kırarak içeri girdikten sonra kucağına sığdırabileceği, taşıyabileceği kadar ürünü alıp hızla kaçtığı soygun türüne “smash-and-grab” deniyor.
Yazının başında bahsettiğim yağma hadiseleri, “flash mob”, “street takeover” ve “smash-and-grab” eylemlerinin bir kombinasyonu ile gerçekleştiriliyor.
Sosyal medya üzerinden organize olan gruptakilerin bir kısmı, gecenin geç vaktinde, olay mahalline intikal etmeye çalışacak polisin yolu üzerinde bir caddeyi ele geçiriyor. Amaçları, kavşaklarda trafiği yavaşlatarak hedef seçtikleri mağazayı yağmalayacak olanlara vakit kazandırmak.
Gelen polis, caddeyi kurtarmakla dükkanı kurtarmak arasında kalıyor.
Polis böylece oyalanırken gruptakilerin diğer kısmı çok kalabalık bir grup halinde belirledikleri dükkanı basıp yağmalamaya başlıyorlar.
O kalabalık ve şiddet eğilimli soyguncu grubunun karşısında mağaza çalışanlarının, tezgâhtarların, güvenlik görevlilerinin, hatta polisin bile direnebilme ihtimali bulunmuyor.
Peki bu acayip suç ve bu suçu işleyenlerin “kafası” nasıl izah edilebilir?
Bu insanlar kanundan, cezadan korkmuyorlar mı?
Kınanmaktan, ayıplanmaktan, dışlanmaktan çekinmiyorlar mı?
Kültürel değerlerle, toplumsal sözleşmelere nasıl ve neden böyle yabancılaşıyorlar?
Aslında bu uzun girizgâhı, bu sorulara cevap arayan bazı sosyal bilimcilerin ürettiği “Kurumsal Anomi Teorisinden” bahsetmek için yapmıştım ama yerim bitti.
Haftaya kaldığımız yerden devam edelim.